Aralık 4, 2024

YARGI KARARLARIYLA KOMŞULUK HUKUKU (MANZARA, GÜRÜLTÜ VB.)

Komşuluk Hukuku, mülkiyet hakkının sınırlarını toplumsal huzurun gereklilikleri doğrultusunda yeniden çizer. Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde, bir mülk sahibine tanınan geniş tasarruf yetkisi, hukuk düzeninin sınırları içinde anlam bulur; bu sınırlar ise toplum yararına hizmet eden ilkelere dayanır. Mülkiyet hakkı, bireye ait bir güç sembolü olmanın ötesinde, toplumsal düzeni ve komşular arasındaki saygıyı koruma amacıyla dizginlenmiş bir hak olarak karşımıza çıkar. “Komşu hakkı” kapsamında yer alan sınırlamalar, sadece bireyler arası hakları değil, toplum içindeki uyumu sağlama sorumluluğunu da ifade eder. Bu makale, mülkiyet hakkının toplumsal çerçevede nasıl şekillendiğini ve bireysel hakların kamu yararı doğrultusunda ne şekilde sınırlandırıldığını, yargı kararlarıyla getirilen kriterler üzerinden ele alacaktır.

KOMŞULUK HAKKINA AYKIRILIK NASIL TESPİT EDİLİR, GİDERİLMESİ İÇİN NASIL ÖNLEM ALINIR?

– Bir toplumda birlikte yaşama olanağı sağlayan insancıl, gerçekçi ve zorunlu temel hukuk kuralına göre, hâkim somut olayın özelliğini, taşınmazların konumlarını, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, toplumun doğal ihtiyaç ve gerçeklerini göz önünde bulundurarak, komşuların birbirlerine göstermekle yükümlü oldukları olağan katlanma ve hoşgörü sınırını aşan bir taşkınlığın bulunup bulunmadığını saptama, zararı giderici önlemlerden en uygununu bulma ve kaçınılmaz müdahaleleri yaparak özverileri denkleştirme durumundadır.Bunun için zararın niteliği, kapsamı ve ne şekilde giderileceği yönünde tarafların tüm delilleri toplandıktan ve gerektiğinde yerinde keşif yapıldıktan sonra uzman bilirkişilerden bilim ve tekniğe uygun gerekçeli rapor alınması zorunludur. (YARGITAY 1. Hukuk Dairesi 2010/12064 E., 2011/2874 K.)

– Yapma, kaçınma ve katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nin “komşu hakkı” başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş; 751 ile 761. maddelerinde de malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan el atmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi el atmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, el atmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak, davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da el atmanın önlenmesi davasını etkilemez.

Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları ve kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir el atmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre el atmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya el atmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.

Taşkın kullanım belirlendiği takdirde, el atmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığıyla tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengeleri gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir. Bunun için de mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu kayıtları ile çap ve krokileri getirtilmeli; yapılacak keşifte kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkişi yanında, davanın niteliğine, tarafların iddia ve savunmalarına göre en uygun ihtisas grubu ve meslek erbabından seçilecek bilirkişiler hazır bulundurulmalıdır. Düzenlenecek bilirkişi raporlarında, alınması gereken önlemler ile tazminat, ecrimisil, yıkım ve eski hale getirme istekleri varsa bunlar gerekçeli olarak gösterilmelidir. Davacının zararının önlenmesi esas olmakla birlikte, davalıya da en az zarar verecek veya külfet yükleyecek önlem veya önlemler belirtilmelidir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/11248 E., 2019/946 K.)

– Mahkemece yapılacak araştırmalarda, somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları ve kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir el atmanın bulunup bulunmadığının tespiti gerekir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre el atmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya el atmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.

– Taşkın kullanım belirlendiği takdirde, el atmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığıyla tespit edilerek, tarafların yarar ve çıkar dengeleri gözetilerek bunların en uygununa karar verilmelidir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2017/1472 K. 2017/7632 T. 17.10.2017)

– Taşkınlığın belirlenebilmesi için mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu kayıtları ile çap ve krokileri getirtilmeli; yapılacak keşifte, kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkişi yanında ziraatçi bir bilirkişi de hazır bulundurulmalıdır. Davalının kendi taşınmazı içerisine diktiği ağaçların gölge yapmak suretiyle davacının taşınmazı üzerindeki bitkilere, katlanma sınırını aşacak şekilde zarar verdiği yapılan keşif ve uzman bilirkişi raporu ile belirlendiği takdirde, bu zarar ağaç dallarının budanması veya seyreltilmesi ile giderilebiliyorsa bu önlemlere; buna rağmen davacının zararı önlenemiyorsa ağaçların kökten kesilmesine veya sökülmesine karar verilmelidir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2015/17747 K. 2016/10086 T. 5.12.2016)

HANGİ İMARA AYKIRILIKLAR KOMŞULUK HUKUKU KAPSAMINDADIR?

– Davalının kendi taşınmazı üzerine yaptığı yapının yalnızca ruhsatsız olduğu, imara aykırı bulunduğu ileri sürülüp TMK’nin 737. maddesi uyarınca yıkım ve eski hale getirme istenemez. Yapının imara aykırı olması yanında bir zararın doğması da şarttır. Salt imara aykırılık, idari mercileri ve idare mahkemelerini ilgilendiren bir husustur. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2013/15203 E., 2014/2605 K.)

– Keşfe katılan bilirkişiler tarafından hazırlanan 18.01.2013 tarihli ek raporda “…bu yapılar kaçak ve ruhsatsızdır. Bu yapılar yüzünden davacıların deniz havası ve görüşü engellenmektedir.” şeklinde görüş bildirilmiştir. Dairemizin yukarıda açıklanan ilkelerinde de belirtildiği üzere, yalnızca ruhsatsız ve imara aykırı olduğu ileri sürülerek yıkım istenemez; ancak somut olayda dosya içerisindeki ve ceza dosyasındaki fotoğraflara, 18.01.2013 tarihli ek rapora göre davacıların deniz görüşü ve hava sirkülasyonlarının etkilendiği belirlendiği halde, bilirkişi raporlarında komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları ve kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir el atmanın bulunup bulunmadığı dava konusu imalatlar yönünden ayrı ayrı değerlendirilmediği gibi alınması gereken önlemler de açıklanmamıştır. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2013/15203 E., 2014/2605 K.)

DENİZ GÖRÜŞÜ VB. ETKİLEYEN İMARA AYKIRILIKLARIN KOMŞULUK HUKUKUNDAKİ YERİ NEDİR?

– Yalnızca ruhsatsız ve imara aykırı olduğu ileri sürülerek yıkım istenemez; ancak somut olayda dosya içerisindeki ve ceza dosyasındaki fotoğraflara, 18.01.2013 tarihli ek rapora göre davacıların deniz görüşü ve hava sirkülasyonlarının etkilendiği belirlendiği halde, bilirkişi raporlarında komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları ve kullanma amaçları göz önünde tutularak, normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir el atmanın bulunup bulunmadığı dava konusu imalatlar yönünden ayrı ayrı değerlendirilmediği gibi alınması gereken önlemler de açıklanmamıştır. Bu itibarla, mahkemece yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda davalının komşuluk hukukuna aykırı davranışının ne şekilde giderileceği belirlenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2013/15203 E., 2014/2605 K.)

KOMŞULUK HAKKI KARARLARI İCRA DAİRESİ ELİYLE NASIL UYGULANIR?

– Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan el atmanın önlenmesi ve kal istemine ilişkindir. Mahkemece “davalının el atmasının önlenmesine, 21.10.2014 havale tarihli fen bilirkişisi raporunda A, B ve C harfleri ile gösterilen kümes ve küçükbaş hayvan barınaklarının kal’ine” karar verildiği görülmüştür. Bilindiği gibi, İcra ve İflas Kanunu’nun 30. maddesi gereğince bir işin yapılmasına dair olan ilamın icra müdürlüğüne verilmesi üzerine borçluya bir icra emri gönderilerek ilamda gösterilen süre içinde ve eğer süre verilmemişse işin mahiyetine göre başlama ve bitirme zamanları tayin edilerek icra müdürlüğü tarafından o işin yapılması emredilir. Borçlu, emir gereğini yerine getirmezse, gereken masraf icra müdürü tarafından bilirkişiye hesaplattırılarak ayrıca bir hüküm gerekmeksizin bu masraf borçludan tahsil edilir. Somut olayda; mahkemece, komşuluk hukukuna göre zarar ve zararın giderilmesi yöntemleri belirlenerek hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak yıkım masraflarının davalıdan tahsiline yönelik hüküm kurulması yerinde olmayıp, belirtilen hususun infaz sırasında dikkate alınması gerektiğinin düşünülmemesi doğru görülmemiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2015/5171 K. 2017/6707 T. 20.9.2017)

İLERİDE GERÇEKLEŞMESİ MUHTEMEL ZARARLAR İÇİN DAVA AÇILABİLİR Mİ?

– El atmanın önlenmesi davası açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. İleride zarar doğacağından bahisle dava açılamaz; ancak istisnai durumlarda henüz zarar doğmadığı halde yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise davacıya zarar tehlikesinin önlenmesi davasını açma hakkı tanınmalı, zararın doğması beklenmemelidir. Komşuluk hukukundan kaynaklanan el atmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, el atmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, el atmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da el atmanın önlenmesi davasını etkilemez. Ancak davalının kendi taşınmazı içerisine diktiği ağaçların, ileride büyüyüp davacının taşınmazına gölge yapıp zarar vereceği iddiası ile açılan davaların reddi gerekir. Uzun zaman sonra doğacak muhtemel zararlar için mülkiyet hakkının kısıtlanması, mülkiyetin genel kurallarına ve Medeni Kanun’un 737. maddesine ters düşer. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/11368 E., 2019/1204 K.)

– Öte yandan; bilirkişilerce 24.04.2015 tarihli keşif sırasında ağaçların budanmış olduğu tespiti yapılmasına rağmen söğüt ağacının yeniden sürgün vereceği ve ileride muhtemel zarara neden olacağı gerekçesiyle geleceğe yönelik karar verilmesi de doğru değildir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2017/1472 K. 2017/7632 T. 17.10.2017)

KOMŞULUK HUKUKUNA AYKIRI EYLEMLER NEDENİYLE TAZMİNAT NASIL HESAPLANIR?

– Komşuluk hukukundan kaynaklanan tazminat davalarında, öncelikle davacının uğramış olduğu zararın miktarının bilirkişi aracılığıyla tespit edilmesi ve tazminatın bu zarara göre tayin ve takdir edilmesi gerekir. Tazminat miktarı hiçbir zaman zararı aşamaz. Ancak, davacının zararın artmasında kusuru varsa, tazminat miktarı 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 52. maddesine göre indirilmeli veya tamamen ortadan kaldırılmalıdır. TMK’nin 737 ve 730. maddelerinden doğan sorumluluk kusura bağlı bir sorumluluk olmadığından, davalının kusursuz olması tazminat miktarının düşürülmesinde etkili olamaz. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2014/10302 K. 2015/1421 T. 10.2.2015)

BİLİRKİŞİ RAPORUNDA BULUNMASI ZORUNLU OLAN TESPİTLER NELERDİR?

– Somut olayda; mahkemece yapılan keşiflerde alınan bilirkişi raporlarına göre, davalının hayvan gübrelerini açık alanda istiflediği ve bu durumun yönetmelik ve mevzuata uygun olmadığı bildirilmiştir. Ne var ki, mahallinde iki kez keşif yapılmasına rağmen oluşan zararın nasıl giderileceği hususunda yeterli açıklıkta bilirkişi raporu aldırılmamış ve infaza uygun hüküm kurulmamıştır. Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderilme şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin karar yerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Bu husus, 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, bilirkişi raporlarında zararın giderilme şekli gösterilmemiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/11248 E., 2019/946 K.)

PAYLI MÜLKİYETE TABİ TAŞINMAZLARDA TEK BİR MALİKİN DAVA AÇMASI YETERLİ Mİ?

– Dava konusu 3533 ada 15 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 3 katlı betonarme ilave binanın yıkılması istenmiş olmakla taşınmazın paylı mülkiyete tabi olduğu anlaşıldığından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (13.6.1984 tarih ve 1982/358 Esas, 1984/710 Karar; yine 26.10.2005 tarih 2005/14-587 Esas 2005/609 sayılı Kararında) açıklandığı üzere el atmanın yanı sıra kal isteminin de söz konusu olduğu hallerde tüm müşterek maliklerin davada yer almaları gereklidir. Bu durumda, 3533 ada 15 parsel sayılı taşınmazın maliklerinin tamamına karşı husumet yöneltilmesi gerekir. Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili tam olarak sağlanmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2016/10897 K. 2017/306 T. 17.1.2017)

KOMŞUNUN TAŞINMAZINA BAKAN KAMERA KOMŞU HAKKI KAPSAMINDA MIDIR?

– Davacılar vekili; müvekkilleri ile davalının aynı binada yaşadığını, müvekkillerinin alt katta, davalının ise üst katta oturduğunu, davalının evin girişine, avlusuna, merdiven kısmına ve balkonuna kamera koyduğunu ve bu kameraların müvekkillerinin evin giriş kapısı ve pencerelerine yöneltilerek kayıt işlemi yaptığını, özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiğini belirterek el atmanın önlenmesine ve kameraların kal’ine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece davanın kabulüne ve müdahalenin önlenmesine, bilirkişi raporunda yerleri belirtilen 2, 3, 4 ve 5 numaralı kameraların kal’ine karar verilmiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/2792 E. 2018/6717 K.)

GÜRÜLTÜNÜN KOMŞULUK HUKUKUNDAKİ YERİ NEDİR?

– Mahkemece; ehil bilirkişi raporlarına dayanılarak, davalıya ait ve ortak alana monte edildiği tespit edilen klima dış ünitelerinden çıkan sesin, keşif sırasında dinlenen tanık beyanları da dikkate alınarak davacı maliki rahatsız ettiği gerekçesiyle, davanın kabulüyle müdahalenin önlenmesine karar verilmiştir. Dava, projeye aykırı olarak ortak alanlara yapılan müdahalenin önlenmesi ve eski hale getirilmesi istemine dair olup, mahkemece projeye aykırılıklar bilirkişi raporu ile belirlenmiş ve ortak alan olduğu anlaşılan bölüme davalı tarafından yapılan müdahale tespit edilerek müdahalenin önlenmesine ve eski hale getirilmesine karar verilmiştir. Yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, temyiz itirazlarının reddi ile usule ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına, 02/11/2017 günü oybirliği ile karar verilmiştir. (YARGITAY 20. Hukuk Dairesi E. 2017/4558 K. 2017/8849 T. 2.11.2017)

–  Somut olaya gelince; dosyaya ibraz edilen 10.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda, klima ünitesinin yol cephesinde ve davacılara ait binaya yakın mesafede olması sebebiyle oluşan gürültünün çevreyi rahatsız edeceği, klima sisteminin izolasyonla gürültüsü azaltılsa dahi kesin çözüm olmayacağı, hastane çatısına ya da daha uygun bir yere taşınmasının sorunu tamamen çözeceği belirtilmiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2014/9691 K. 2015/1321 T. 9.2.2015)

– Dosya kapsamına ve toplanan delillere göre, davacı ve davalının konutlarının bulunduğu mahallenin ilçenin merkezi bir yerinde olduğu, gürültüye neden olan köpek sayısının beş adet olduğu, dinlenen davacı tanıklarının da köpeklerin çıkardığı ses ve gürültü sebebiyle çevredekilerin rahatsız olduğunu belirttiği anlaşılmaktadır. Bu durumda söz konusu bilirkişi raporundaki “köpeklerin sürekli havlamak suretiyle çevrede ses kirliliğine sebebiyet verdiğine dair keşfen tespit edilmiş bir bulgu bulunamamıştır” şeklindeki ifade, davanın reddi için yeterli bir gerekçe oluşturmayacağından mahkemece diğer delillerle birlikte tanık beyanları da yeniden değerlendirilerek, gerekirse bilirkişilerden ek rapor alınarak sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2014/17275 K. 2016/4189 T. 7.4.2016)

– Yerinde uzman bilirkişilerin huzurunda yeniden keşif yapılarak, davacının meskeni ile köpeğin bulunduğu yer arasındaki mesafenin, birbirlerine göre konumlarının ve olayın cereyan ettiği mekâna ait özelliklerin belirlenmesi, köpeğin gözlenmesi, havlama nedenlerinin gerektiğinde veteriner hekime muayene ettirilerek saptanması; bundan sonra rahatsızlık verici hâlin davacının katlanma sınırlarını aşıp aşmadığı ve nasıl giderileceği hakkında bilirkişilerden yukarda değinilen ilkeler çerçevesinde ayrıntılı rapor istenmesi ve sonucuna göre en uygun ve makul önlemin veya önlemlerin alınmasına karar verilmesi gerekirken… (YARGITAY 1. Hukuk Dairesi E. 2009/10159 K. 2009/12611 T. 7.12.2009).

AYKIRILIĞIN NE ŞEKİLDE GİDERİLECEĞİ HÜKÜMDE NASIL YAZILMALIDIR?

– Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderilme şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin karar yerinde açıkça gösterilmesi zorunludur. Bu husus, 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, bilirkişi raporlarında zararın giderilme şekli gösterilmemiştir. Hal böyle olunca, uzman bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yerinde yeniden keşif yapılarak, komşuluk hukukuna aykırı olduğu iddia edilen eylemler tek tek değerlendirilerek bu eylemlerin haksızlık teşkil edip etmediğinin saptanması; bu nedenlerle davacıya ait işletmede bir zarar meydana gelmişse, ne gibi önlemlerle zararın giderilebileceği hususunda infaza elverişli rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/11248 E., 2019/946 K.)

KOMŞU PARSELE TAŞAN AĞAÇLAR BAKIMINDAN UYGULAMA NEDİR?

– Keşif sonucu alınan bilirkişi raporlarında 6227 parsel sayılı taşınmazda bulunan ağaçların keşif tarihinden 3 veya 5 gün önce kesildiği, 1 adet ceviz ağacının kaldığı ve bu ağacın şu an için zararı olmadığı; ancak büyüdüğünde niza konusu olabilecek yakınlıkta olduğundan kökleriyle birlikte sökülmesi gerektiği belirtilmiş, mahkemece muhtemel zarar dikkate alınarak davanın kabulü ile 1 adet ceviz ağacının kesilmesine karar verilmiştir. Halbuki bilirkişi raporunda da belirtildiği şekilde, davalılara ait parselde bulunan 1 adet ağacın henüz bir zarara sebebiyet vermediği anlaşılmış olup TMK’nin 737. maddesine göre doğmamış zararlar için mülkiyet hakkının kısıtlanması mümkün olmayacağından ve TMK’nin 732. maddesi gereğince de davalının eyleminin komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşmadığı anlaşıldığından, muhtemel zarar gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.04.04.2014 tarihli bilirkişi raporunda davalılara ait 6228 parselde bulunan ağaçlardan erik ağacı dışındaki ağaçların dikim normuna göre duvara dolayısıyla komşu parsele mesafeleri uygun olmadığından kökleriyle sökülmesi gerektiği rapor edildiği anlaşılmış olup, mahkemece bu rapor doğrultusunda davalılara ait 6228 parselde bulunan 14 adet ağacın kal’ine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/11368 E., 2019/1204 K.)

– Somut olaya gelince; mahkemece yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporunda davacının taşınmazına yakın (50 cm mesafede) olan incir ağacının davacının taşınmazına zarar verdiği belirtilmesine rağmen, zararın giderimi konusunda hangi önlem veya önlemlerin alınacağı açıklanmamış; davacının taşınmazına uzak (3 metre mesafedeki) olan incir ağacının ise davacıya herhangi bir zarar vermediği belirtilmişken mahkemece her iki ağacın da sökülmesi suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Mahkemece, davacının parseline uzak mesafedeki incir ağacı bakımından davanın reddine karar verilmesi, yakın mesafedeki incir ağacı bakımından ise bilirkişiden ek rapor aldırılarak davacının taşınmazına verdiği zararın giderimi konusunda ne gibi önlemler alınacağının tespiti istenmelidir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2015/17747 K. 2016/10086 T. 5.12.2016)

– Somut olayda; mahkemece yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporuna göre, davacının davalının kendi taşınmazına dikmiş olduğu ağaçlar nedeniyle hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir zararının bulunduğu saptanamamış, zarar ispatlanamamıştır. Bu durumda yukarıda değinilen ilkelere göre davacının komşuluk hukukundan kaynaklanan bir zararı tespit edilemediğinden davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/11254 E., 2019/1178 K.)

– Ancak, davalının kendi taşınmazı içerisine diktiği ağaçların ileride büyüyüp davacının taşınmazına gölge yaparak zarar vereceği iddiasıyla açılan davaların reddi gerekir. Uzun zaman sonra doğacak muhtemel zararlar için mülkiyet hakkının kısıtlanması, mülkiyetin genel kurallarına ve Medeni Kanun’un 737. maddesi hükmüne ters düşer. Yapılan incelemede; 04.04.2014 tarihli bilirkişi raporunda davalılara ait 6228 parselde bulunan ağaçlardan erik ağacı dışındaki ağaçların dikim normuna göre duvara ve dolayısıyla komşu parsele mesafelerinin uygun olmadığından kökleriyle sökülmesi gerektiği rapor edilmiştir. Mahkeme, bu rapor doğrultusunda davalılara ait 6228 parselde bulunan 14 adet ağacın kal’ine karar vermiş olup, bu karar isabetli görülmüştür. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/11368 E., 2019/1204 K.)

– Davaya konu olayda uygulama imkânı bulunan TMK’nın 740. maddesi, başkasının mülküne geçip zarar veren dal ve köklerin, zarar gören mülk sahibi tarafından kesilebileceğini hüküm altına almaktadır. Malik, kendi taşınmazı üzerine diktiği ağaçların dalları ve kökleri komşunun taşınmazına geçip zarar verdiğinde, ikaz üzerine makul bir süre içinde bu dal ve köklerin kesilmesi gerekmektedir. Malik tarafından kesilmediği takdirde, komşu bu dal ve kökleri kesip zaptetme hakkına sahiptir. Ancak tüm ağaçların kesilmesine dair hüküm kurulmamalıdır.Taşkınlığın belirlenebilmesi için mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu kayıtları ile çap ve krokileri getirtilmeli; yapılacak keşifte kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkişi yanında ziraatçi bir bilirkişi de hazır bulundurulmalıdır. Davalının kendi taşınmazı içerisine diktiği ağaçların gölge yapmak suretiyle davacının taşınmazı üzerindeki bitkilere, katlanma sınırını aşacak şekilde zarar verdiği yapılan keşif ve uzman bilirkişi raporu ile belirlendiği takdirde, bu zarar ağaç dallarının budanması veya seyreltilmesi ile giderilebiliyorsa bu önlemlere başvurulmalıdır; buna rağmen davacının zararı önlenemiyorsa ağaçların kökten kesilmesine veya sökülmesine karar verilmelidir. Komşuluk hukukunun öngördüğü sınırları aşan kullanım halinin saptanması halinde ise, mahkemece kurulacak hükümde zararlı davranışın giderim şeklinin ve taraf yükümlülüklerinin açıkça gösterilmesi zorunludur. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2015/4990 K. 2017/5946 T. 11.9.2017)

– Bozma kararında belirtildiği üzere, üç kişiden oluşan uzman bilirkişi marifetiyle davalının ağaçlarının budanması halinde davacının zararının engellenip engellenemeyeceği; bunun yanı sıra başkaca önlemlerle davacının tarlasındaki ürünün zarar görmesine engel olunup olunamayacağı hususunun açıkça tespiti gerekir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2017/1472 K. 2017/7632 T. 17.10.2017)

– Somut olayda; 17.01.2014 tarihli, peyzaj, ziraat ve inşaat mühendisinden oluşan heyet bilirkişi raporu incelendiğinde; davaya konu ağacın ceviz ağacı olup tahmini 40 yaşında olduğu, belli aralıklarla dal budamalarının yapıldığı, ağacın uç dallarından itibaren 1 metre olacak şekilde gençleştirme budaması yapılmasının ağaca zarar vermeyeceğinin bildirildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece; 17.01.2014 tarihli bilirkişi heyet raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi E. 2015/3599 K. 2017/3764 T. 8.5.2017)

BAZ İSTASYONLARININ KOMŞULUK HUKUKUNDAKİ YERİ NEDİR?

– Davacı, baz istasyonunun limit değerlere ve güvenlik mesafelerine uygun olmasına rağmen zararlı olduğunu iddia ediyorsa, idari yargıda idareye karşı yönetmeliğin iptali davası açması gerekir. Adli yargıda görülecek davalarda ise davanın kabul edilebilmesi için öncelikle baz istasyonunun yönetmelikte belirtilen limit değerlere uygun bulunmadığı ve sağlığa zarar verdiğine ilişkin iddiaların kanıtlanması gerekir. Bunun için de öncelikle ölçümleri yapacak olan bilirkişilerin nasıl seçilmesi gerektiği hususu açıklığa kavuşturulmalıdır. 21.04.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Elektronik Haberleşme Cihazlarından Kaynaklanan Elektromanyetik Alan Şiddetinin Uluslararası Standartlara Göre Maruziyet Limit Değerlerinin Belirlenmesi, Kontrolü ve Denetimi Hakkında Yönetmelik” uyarınca, bu yönetmelikte yer alan güvenlik mesafelerinin ölçümünün, üniversitelerin elektrik-elektronik, haberleşme, fizik mühendisliği gibi teknik bölümlerinden mezun olan ve ölçüm sertifikasına sahip personel tarafından yapılması zorunludur.

– Somut olayda; mahkemece yapılan 07.07.2015 tarihli keşif sonucu alınan 21.07.2015 tarihli bilirkişi raporunda, dava konusu baz istasyonunun yönetmelikte belirtilen limit değerlere ve güvenlik mesafesine uygun olduğu saptanmıştır. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. (YARGITAY 14. Hukuk Dairesi 2016/10096 E., 2018/9262 K.)

– Takip dayanağı Üsküdar 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ilamıyla, “… baz istasyonlarının para ile ölçülebilen bir zararı kanıtlanamamış ise de, baz istasyonunun zarar verme ihtimali ile birlikte davacıların evine olan mesafesi, kansere yol açtığına ilişkin toplumdaki genel kanı ve psikolojik ortamın davacılarda tedirginlik ve ümitsizlik yarattığı, yaşam hakkı Anayasa’nın güvencesi altında bulunduğundan bahisle, önceki kararda direnilerek, 11 ada 69 parsel nolu taşınmaz üzerindeki davalı şirkete ait baz istasyonunun kaldırılmasına…” karar verildiği, kararın temyiz edilmeden 31.10.2012 tarihinde kesinleştiği, 11.06.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda dava konusu baz istasyonu antenlerinin ve kablolarının söküldüğü, kule altında bulunan sistem odası içindeki baz istasyonu ile ilgili diğer elektronik ekipmanın sökülmüş olduğu, kule üzerinde radyolink antenlerinin bulunduğu, radyolinkin iki sistem arasında optik görüş olması ve antenlerin yönlü olması nedeniyle direkt iki nokta arasında görüş sağlandığı, bu antenlerin noktadan noktaya yayın yaptığı, çevresinde yayın yapmadığı belirtilmiştir. Takip konusu kararda baz istasyonunun kaldırılma gerekçesi, varlığının kişiler üzerindeki psikolojik etkisi olup, radyolink antenlerinin bulunması mevcut haliyle kişiler üzerinde aynı psikolojik etkiyi yapacağından hükmün infaz edilmediğinin kabulü ile talebin reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle icranın geri bırakılması yönünde hüküm tesisi isabetsizdir. (YARGITAY 8. Hukuk Dairesi E. 2014/25081 K. 2015/4282 T. 17.2.2015)

/category/haberler/ , /haberler/

Vinkmag ad

Read Previous

Kasten Yaralama Sonucunda Hayati Tehlikenin ve Ölüm Neticesinin Oluşması

Read Next

MİRASIN REDDİ DAVALARI

Most Popular