Aralık 5, 2024

AYM’nin 2017/34192 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEMİL TURHAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/34192)

 

Karar Tarihi: 2/11/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Cemil TURHAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ceza infaz kurumu idaresi tarafından hakkında tehlikeli tutuklu statüsünün verildiği kararda kullanılan ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin, dış dünya ve diğer tutuklu/hükümlülerle ilişki kurulmasının belirsiz süre için engellenmesi nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/8/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. 15/7/2016 tarihinde başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığında gerçekleştirilen eylemlere katıldığı iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmış, tutuklanma talebiyle sevk edildiği Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 19/7/2016 tarihinde tutuklanarak Sincan 2 No.luF Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir.

10. Başvurucu hakkında 3/3/2017 tarihinde, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Cumhurbaşkanı’na suikast, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, askerî komutanlıkların gasbedilmesi, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme ve öldürmeye teşebbüs etme, kamu görevi nedeniyle bir suçu veya bir suç delilini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a muhalefet suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır.

11. Başvurucu, Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna kabulünden sonra 1/6/2017 tarihine kadar üç kişilik odada tutulmuştur. Bu tarihte ise tek kişilik odaya alınmıştır.

12. Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 5/6/2017 tarihli İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla başvurucunun tehlike hâli taşıyan tutuklu statüsüne alınmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:

“Yukarıda açık kimliği ve infaz durumu yazılı PARALEL YAPI/FETÖ Terör Örgütü mensubu tutuklunun incelenen sicil müşahade dosyası ve infaz dosyası ile yapılan gözlem ve değerlendirmeler neticesinde;

Tutuklunun kurumumuza kabulünden bu güne kadar örgütlü olduğu, örgütünden ayrılmadığı ve örgütlü diğer tutuklular ile birlikte hareket ettiği,

Adı geçenin 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen hain darbe girişimi olayının sanıklarından olduğu ve üst düzey örgüt yöneticisi konumunda yargılamasının devam ettiği,

Örgüt içerisindeki hiyerarşik konumlandırma ve tutuklunun cezaevine girmeden önceki görevi ve konumu göz önünde bulundurulduğunda diğer örgüt mensubu tutuklu ve hükümlülere talimat verebilecek durumda bulunduğu, devam eden Mahkeme süreçleri takip edildiğinde bir yerden talimat almışcasına tüm örgüt mensuplarının aynı ağızdan ortak ifade verme yönünde çaba içerisinde oldukları değerlendirilmiştir.

5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 24/1.Maddesinde Hükümlüler;

a) İlk defa suç işleyenler, mükerrirler, itiyadî suçlular veya suç işlemeyi meslek edinenler,

b) Aklî ve bedensel durumları nedeniyle veya yaşları itibarıyla özel bir infaz rejimine tâbi tutulması gerekenler,

c) Tehlike hâli taşıyanlar,

d) Terör suçluları,

e) Suç örgütlerine veya çıkar amaçlı suç örgütlerine mensup olan suçlular, gibi gruplara ayrılırlar denilmektedir.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ ün 76.Maddesi;

Suçun nitelik ve işleniş şekline göre, toplum için ciddi bir tehlike oluşturan veya kurumun güvenlik ve düzenini ihlal edebileceği konusunda delil veya ciddi emareler olan hükümlüler tehlikeli hükümlü sayılır. Maddeleri göz önünde bulundurularak;

Tutuklu Cemil TURHAN ‘nun işlediği isnat olunan suçun işleniş şekli, niteliğinin toplum içerisinde infial oluşturan bir suç olması, hem kurumun güvenliği ve düzeni hemde tutuklunun kendisinin ve diğer tutukluların güvenliğinin sağlanabilmesi amacı ile Tehlike hâli taşıyan tutuklular grubuna dahil edilmesine… [karar verilmiştir.]

13. Başvurucunun tehlike hâli taşıyan tutuklu statüsüne alınmasından sonra İdare ve Gözlem Kurulu tarafından başvurucunun barındırılma koşulları gözden geçirilerek 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan mülga Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (b), (c), (d) ve (g) bentleri uyarınca tedbiren havalandırma bahçesinin günlük 1 saat açık bulundurulmasına, başvurucunun zorunlu hâller durumunda odasından çıkarılması hâlinde diğer tutuklu ve hükümlüler ile karşılaştırılmamasına özen gösterilmesine, kurum içi faaliyetlere (hastane, mahkeme, berberle ilgili faaliyetler) çıkarılırken gerekli önlemlerin alınmasına karar verilmiştir.

14. Söz konusu kararlara karşı başvurucu, Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde başvurucu özetle usulüne uygun mahkeme kararı bulunmaksızın tek kişilik odaya yerleştirildiğini, tehlike arz ettiğine ilişkin bir emare olmadığını, tutukluluk hâlinin cezaya dönüştürülmek istendiğini ve hükümlüler için uygulanan usullerin uygulandığını, uygulamaların yasal dayanağı olmadığını ve kötü muamele teşkil ettiğini belirtmiştir.

15. İnfaz Hâkimliği 28/6/2017 tarihinde şikâyetin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

Tutuklu vekilinin dilekçesi, İdare ve Gözlmem Kurulu kararı birlikte değerlendirildiğinde; Ülkemizin OHAL durumunda olması, tutuklu hakkında yapılan uygulamanın ceza infaz kurumu kurallarına uygun olduğu, mevzuata aykırı bir uygulamanın veya hukuka aykırılığın söz konusu olmadığı anlaşılmakla yerinde olmayan şikayetin reddine… [karar verilmiştir.]

16. Anılan karara karşı yapılan itiraz Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“İncelenen dosya kapsamına göre; Ankara Batı İnfaz Hakimliği’nin 28/06/2017 tarih ve 2017/3200 Esas, 2017/3298Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla, tutuklu/hükümlü Cemil Turhan müdafii Av. Ö. A.’ın itirazının reddine yönelik aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.”

17. Bu karar başvurucuya tebliğ edilmesi için 24/7/2017 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna gönderilmiştir. Başvurucu 16/8/2017 tarihinde tedbir talepli bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi 22/9/2017 tarihinde, başvurucunun barındırıldığı ceza infaz kurumunda sağlık hizmetlerine erişim imkânına sahip olduğunu ve tek kişilik odada tutulmasının yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike oluşturmadığı gerekçesiyle başvurucunun tedbir talebinin reddine karar vermiştir.

18. Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/6/2019 tarihli kararıyla başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Cumhurbaşkanı’na suikast, kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkûmiyetine, tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Mahkûmiyet hükmü henüz kesinleşmemiştir.

19. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun barındırılma koşullarına ilişkin olarak Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan bilgi edinmiştir. Başvurucunun 20/2/2020 tarihinde çoklu odaya yerleştirildiği anlaşılmıştır. Bu tarihten sonraki barınma koşullarına ilişkin dosya kapsamında bilgi ve belge bulunmamaktadır. Başvurucu 27/2/2022 tarihinde Antalya S Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. İlgili hukuk için bkz. Yıldırım Güvenç, B. No: 2017/32945, 11/2/2021, §§ 20-34; Raşit Konya, B. No: 2017/26780, 28/6/2018, §§ 15-30; Timur Demir, B. No: 2018/33190, 9/5/2019, §§ 14-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Anayasa Mahkemesinin 2/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu; hükümlüler için geçerli olan infaz rejiminin ve gruplandırmaların tutuklara uygulanmasının hukuka aykırı olduğunu, idarenin kararlarının gerekçesiz olduğunu, kendisinin neden tehlike arz ettiğine ilişkin kararların somutlaştırılmadığını, İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının da gerekçesiz olduğunu belirterek masumiyet karinesinin, gerekçeli karar hakkının, mahkemeye erişim hakkının, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, savunma hakkının, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Bakanlık, İdare Gözlem Kurulu kararında başvurana isnat edilen bir eylem ya da suç türü olmadığını, başvurucunun suçlu ilan edilmediğini, başvurucu açısından bir sınıflandırma yapıldığını fakat itham yapılmadığını belirtmiştir.

24. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 24. maddesinin hükümlülerin gruplandırılmasını düzenlediğini ve tutukluları kapsamadığını, tutuklular hakkında uygulanacak kısıtlamaların 115. maddede düzenlendiğini, hakkındaki yargılamayı yürüten mahkeme tarafından bu madde uyarınca bir karar alınmadığını belirtmiştir.

2. Değerlendirme

25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

26. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan özel güvence hükmü şöyledir:

 “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. (benzer yöndeki karar için bkz. Yıldırım Güvenç, B. No: 2017/32945, 11/2/2021, § 44).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’un Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde “değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil” edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme’de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).

30. Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bir suçla itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılacağı düzenlenmiştir. Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).

31. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki boyutu bulunmaktadır. Güvencenin ilk boyutu kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu boyutunun kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

32. Güvencenin ikinci boyutu ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

33. Masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencelerin harekete geçirilebilmesi için kural olarak kişinin suç isnadı altında bulunması gerekmektedir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin ikinci boyutuna ilişkin güvencelerin uygulanabilmesi, kişinin hâlihazırda suç isnadı altında bulunmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak ceza yargılamasının sonuçlanmasından sonra başlayan veya ceza yargılaması henüz sonuçlanmadan başlasa bile ceza yargılamasının kesinleşmesinden sonra da devam eden medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda masumiyet karinesinin uygulanabilmesi için başvurucunun söz konusu medeni yargılama ile hakkında yürütülen ve sona eren ceza yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahli ile ilgili irdelemelerde bulunulduğu veya başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün olmadığı, bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre değişebileceği kabul edilmelidir. Ancak bağlantının varlığı değerlendirilirken kararda kullanılan dilin kritik öneme sahip olacağı vurgulanmalıdır (Barış Baş [GK], B. No: 2016/14253, 2/7/2020, § 50; benzer değerlendirmeler için bkz. S.M. [GK], B. No: 2016/6038, 20/6/2019, § 38).

34. Başvuruya konu olayda hakkında terör örgütü üyeliği suçundan ceza soruşturması sürerken başvurucu, isnat olunan suç kapsamında tutuklanmış; ardından aleyhine kamu davası açılmıştır. Bu sırada başvurucu, İdare ve Gözlem Kurulu kararıyla tehlikeli tutuklu statüsüne ayrılmıştır. Bir başka deyişle şikâyet konusu edilen ifadeleri içeren karar başvurucu hakkındaki ceza yargılaması sürerken verilmiştir. Dolayısıyla masumiyet karinesinin birinci boyutunun somut olayda uygulanabilir olduğu kanaatine varılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Yıldırım Güvenç, § 51).

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

36. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

37. Masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, § 33).

38. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden soruşturma ve yargılamalarda masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).

39. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda hukuk yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile dayanılması ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin,§ 48).

40. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmiş olması durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, §§ 38, 39).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Somut olayda başvurucu hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, Cumhurbaşkanı’na suikast, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, askerî komutanlıkların gasbedilmesi, bir suçu gizlemek veya başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme ve öldürmeye teşebbüs etme, kamu görevi nedeniyle bir suçu veya bir suç delilini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından açılan kamu davası devam etmekte iken tutuklu olarak barındırıldığı Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare ve Gözlem Kurulu tarafından başvurucunun tehlike hâli taşıyan tutuklular grubuna dâhil edilmesi yönünde bir karar alınmıştır.

42. Karar gerekçesinde başvurucunun “PARALEL YAPI/FETÖ Terör Örgütü mensubu”, “örgütlü olduğu”, “örgütünden ayrılmadığı” şeklinde ifadeler kullanılmış, ayrıca isnat edilen suç türü ve suçun işleniş biçimlerine atıfta bulunulmuştur.

43. Hakkında açılan ceza davası devam etmekte olan başvurucunun bu aşamada masumiyet karinesinden yararlandığı tartışmasızdır. Başvurucu hakkında Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından alınan kararda kullanılan terör örgütü üyesi olduğu yönündeki ifadelerin suçluluğa dair bir kanaat ifade ettiği ve bu anlamda masumiyet karinesini zedeler nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. İnfaz hâkimliği ile ağır ceza mahkemesi kararlarında da idarenin kararındaki bu ihlali giderecek şekilde hüküm kurulmadığı anlaşılmıştır (benzer yöndeki karar için bkz. Yıldırım Güvenç, §§ 58-61)

44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

45. Başvurucu; hükümlüler için verilen yetkilerin hukuka aykırı olarak kendisine uygulanması, tehlikeli tutuklu statüsü verilerek öngörülemeyen bir süre boyunca tek kişilik odada tutulması, havalandırmaya çıkma hakkının günde bir saat ile kısıtlanması, havalandırma hakkından yararlandığı avlunun üzerine fens teli çekilerek güneş ışığının dahi engellenmesi ve havalandırma hakkından tek başına yararlandırılması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

46. Bakanlık görüşünde başvurucunun barındırılma koşullarına ilişkin olarak aşağıdaki bilgiler verilmiştir:

“Başvurucu, Sincan 2 No’lu F Tipi Yüksel Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na kabulünden sonra 1 Haziran 2017 tarihine kadar üç kişilik iki katlı 39 m2kullanım alanı, 48 m2 havalandırma alanı olan koğuşta 3 kişiyle birlikte barındırılmıştır.

1 Haziran 2017 tarihinde de başvurucu çoklu koğuşlarda olması halinde diğer tutuklu veya hükümlülere talimat verebilecek pozisyonda olması ile darbe girişiminin diğer sanıkları tarafından saldırıya uğrama riski bulunması nedenleriyle İdare ve Gözlem Kurulu Kararı doğrultusunda tek kişilik odaya alınmış, 20 Şubat 2020 tarihine kadar da tek kişilik odalarda barındırılmıştır.

Başvurucunun bu şekilde barındırıldığı tek kişilik odaların her birinde 8,29 m2 kullanım alanı,2 m2 WC, banyo, bir tane açılır 9*120 cm boyutunda pencere ve 25 m2 havalandırma alanı bulunmaktadır. Ayrıca bu odalarda, bir adet elbise dolabı, 1 adet ranza, mutfak dolabı, buzdolabı, bir adet masa, sandalye, plastik meyve ve sebze dolabı, ayakkabılık, bir adet plastik sehba bulunmakta olup, ceza infaz kurumunda barındırılanların rutin kontrolleri Aile Hekimi tarafından yapılıyor olmakla birlikte acil durumlar için acil durum butonu da bulunmaktadır.

Başvurucu tek kişilik odaya alındıktan kısa süre sonra 5 Haziran 2017 tarihinde, Sincan 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü, İdare ve Gözlem Kurulu gelişen şartlar karşısında başvurucunun barındırılma koşullarını tekrar ele alınmıştır. … başvurucunun 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 24/1 (c) maddesi uyarınca “Tehlike Hali Taşıyan Tutuklular” grubuna dahil edilmesine karar vermiştir.(Ek-1) Karar aynı gün başvurucuya tebliğ edilmiştir.

Başvurucunun Tehlike Hali Taşıyan Tutuklu statüsüne alınmasından sonra İdare ve Gözlem Kurulu 6 Haziran 2017 tarihinde toplanarak bu statünün gerektirdiği özel ve denetim koşullarını ele almıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda, karar tarihinde yürürlükte bulunan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 40/1 maddesi uyarınca başvurucunun tedbiren havalandırmadan yaralanma saatleri 09:30-10:30 saatlerinde olmak üzere bir saat olarak belirlenmiş, odasından çıkarılırken diğer tutuklu ve hükümlülerle karşılaştırılmamasına özen gösterilmesi ile kurum içi faaliyetlere (Hastane, mahkeme, berber vb. faaliyetler) çıkarılırken gerekli önlemlerin alınması için ilgili birimlere yazı yazılması kararlaştırılmıştır.

Öte yandan, başvurucu ceza infaz kurumuna kabulünden sorgulaması yapılan 8 Haziran 2020 tarihine kadar toplamda 317 kez yakınlarıyla, 28 kez avukatıyla, 2 kez noter ile ziyaretçi görüşü gerçekleştirmiştir. Bu görüşlerden 254 kez yakınlarıyla görüşmesi, 21 avukat görüşmesi tehlike hali taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra gerçekleşmiştir. Ayrıca 240 adeti tehlike hali taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra olmak üzere 259 kez de yakınlarıyla telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle, ziyaretçileriyle her ayın ilk haftası 45 dakika açık görüş, diğer haftalarında 45 dakika kapalı görüş yapabilme, telefonla görüşmesi yapabilme ile avukatıyla görüşebilme hakkı hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan başvurucuya tanınmaktadır.

Bunların dışında başvurucu, ceza infaz kurumuna kabulünden itibaren kurum kantininden yasal prosedürler dışında bizatihi kendisine yönelik herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmadan faydalandırılmaktadır. Yine sorgulaması yapılan 8 Haziran 2020 tarihine kadar kurum kütüphanesinden değişik kategorilerde 152 adeti tehlike hali taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra olmak üzere194 adet kitap temin edilerek başvurucuya verilmiştir. Bu süre zarfında yakınları tarafından getirilen 35 adeti tehlike hali taşıyan tutuklu statüsüne alındıktan sonra olmak üzere36 kitapta kendisine teslim edilmiştir. Aynı şekilde talep ettiği günlük gazeteler de ücreti karşılığında temin edilerek kendisine teslim edilmekte ve barındırıldığı odada, ceza infaz kurumunda merkezi yayın yapan radyo dinleme imkanından istifade etmektedir.

Ayrıca başvurucu, tehlike hali taşıyan tutuklu statüsüne alındığı tarih itibariyle oda havalandırma imkanından günlük bir saat olarak faydalandırılmaktadır. Havalandırma saatleri başvurucunun gün ışığından faydalanacağı şekilde düzenlenmiştir. Başvurucu, 5 Haziran 2017 ile 20 Şubat 2020 tarihleri arasında bölüme sevk kararında belirtildiği gibi havalandırmaya tek başına çıkartılmakla birlikte aynı havalandırma alanını ortak olarak, farklı saatlerde kullanan komşu odalarda barındırılan tutuklu ve hükümlülerle sosyal ilişki kurabilme imkanına sahip olmuştur.

Başvurucu, barındırıldığı ceza infaz kurumunun fiziki şartları nedeniyle 20 Şubat 2020 tarihi itibariyle çoklu odaya yerleştirilmiştir… “

47. Bakanlık görüşünde başvurucunun kurum kütüphanesinden yararlandırıldığı, talebine göre günlük gazete temin edildiği, genel radyo yayınlarından istifade ettirildiği, havalandırma alanını kullanabildiği, aile fertleri ve avukatları ile belli periyotlarla görüşebildiği, kaldığı odanın yeterli büyüklükte penceresi ileduş ve tuvaleti bulunduğu, odada bir ranza, elbise dolabı, mutfak dolabı, buzdolabı, masa, sandalye, sebze meyve dolabı, ayakkabılık ile sehpası olduğu belirtilmiş; başvurucunun tutulma koşulları bir bütün olarak ele alındığında başvuruya konu tedbirin niteliği, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisinin başvurucunun tek olarak barındırıldığı odadan tek başına günlük bir saat olarak havalandırmaya çıkarılmasının asgari ağırlık eşiğini aşan bir muamele olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olduğu ileri sürülmüştür.

48. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu; üç kişilik odada iki kişi kalmakta olmakla birlikte tehlikeli tutuklu statüsünün devam ettiğini ve buna bağlı olarak günde bir saat ile sınırlı olarak havalandırma hakkından yararlanabildiğini, televizyon ve radyo gibi bu statüye bağlı diğer kısıtlamaların devam ettiğini, dolayısıyla mağduriyetinin sona ermediğini, Bakanlık görüşünde fiziki koşullara ilişkin belirtilen hususların doğru olmadığını, odada mutfak dolabının bulunmadığını, buzdolabı, plastik dolap, ayakkabılık ve sehpanın ise demirbaş olmayıp ücret karşılığında temin edilebildiğini, üç yılı aşkın süre hukuka aykırı şekilde baskı ve yıpratma amacıyla havalandırma süresi bir saat ile sınırlandırılmak suretiyle hücrede tutulduğunu, üç kişilik odada da aynı sınırlamalara tabi olduğunu, hükümlü olmamasına karşın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infaz koşullarına tabi tutulduğunu, kendisine tehlikeli tutuklu statüsü verilmesindeki amacın baskı ve cezalandırma olduğunu, duruşmalara geliş gidiş sırasında diğer tutuklulardan farklı bir muamele görmesinin bunun en büyük göstergesi olduğunu açıklamıştır.

2. Değerlendirme

49. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “…

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

…”

50. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

51. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve Sözleşme’nin 3. maddesi herhangi bir sınırlama öngörmemekte ve işkence, insanlık dışı ve onur kırıcı muamele ve cezaların yasaklanmasının mutlak mahiyetini belirtmektedir. Kötü muamele yasağının mutlak mahiyeti Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında belirtilen savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike hâlinde dahi istisna öngörmemiştir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 15. maddesi benzer bir düzenleme ile kötü muamele yasağına ilişkin herhangi bir istisna öngörmemiştir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 33).

52. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme, içirme gibi muameleler kötü muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90). Mahpuslar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun olarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından mahrum bırakılabilirken (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) genel olarak Anayasa ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan diğer temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bununla birlikte ceza infaz kurumunda tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir, makul gerekliliklerin olması durumunda sahip olunan haklar sınırlanabilir. Dolayısıyla verilen bir mahkûmiyet veya tutuklama kararının infazında mahkûmlar veya tutuklular için sağlanacak şartlar insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, §§ 35, 36).

53. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunlar ceza infaz kurumu idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Ceza infaz kurumlarındaki yaşam, mahpuslara sunulan aktivitelerin genişliğinden mahpuslar ve ceza infaz görevlileri arasındaki ilişkilerin genel durumuna kadar geniş bir alanda değerlendirilmelidir. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir (Turan Günana, §§ 37, 39).

54. Yukarıda ifade edilen tüm hususlara ilave olarak bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek gerekir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).

55. Ceza infaz kurumlarında hükümlü ya da tutuklu statüsüyle tutulan kişilerin hücre hapsine alınmasının ya da diğer tutulanlardan ayrılmasının tek başına Anayasa’nın 17. maddesine aykırı bir durum oluşturmadığı Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında belirtilmiştir. Buna göre disiplinin sağlanması, güvenlik gerekçesi veya ayrı tutulan kişiyi diğer tutulan kişilerden korumak kaygısıyla bu tür uygulamalar yapılması mümkündür (Turan Günana § 43; Ahmet Yeter, B. No: 2014/5100, 16/2/2017, § 39).

56. Ayrıca tek başına tutma tedbirinin sadece güvenlik veya disiplini sağlama kaygısıyla değil mahpusların devam eden soruşturmalarda hileli iş birliği yapmalarını veya dışarıdakilerle yeni bir suç işlemek için iş birliği yapmalarını önleme gibi amaçlarla uygulanması da mümkündür (Raşit Konya, B. No: 2017/26780, 28/6/2018, § 44).

57. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde ceza infaz kurumlarında tutulma koşullarını değerlendirirken başvurucu tarafından ileri sürülen somut olaylara ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi ve bu kapsamda önlemlerin şiddeti, süresi, amacı ve bireyler için sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de kabul etmiştir (Turan Günana, § 38). Dolayısıyla her başvuruda somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi değerlendirilmelidir.

58. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bununla birlikte bu koşulların söz konusu uygulamanın niteliğinden kaynaklanan ve özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinin ötesinde asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir (Raşit Konya, § 50).

59. 5275 sayılı Kanun’un 111. maddesinin (2) numaralı fıkrasında 9. maddeye atıfla anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan tutuklu olanların da yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarına yerleştirileceği düzenlenmiştir. Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları 5275 sayılı Kanun’un 9. maddesinde iç ve dış güvenlik görevlileri olan, firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fiziki engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tabi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldığı tesisler olarak tanımlanmıştır. Somut olayda anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan tutuklu olan başvurucu da bu kapsamda Sincan 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna yerleştirilmiştir. 1/6/2017 tarihinde İdare ve Gözlem Kurulu kararı ile başvurucu, tek kişilik odaya alınmıştır.

60. 5/6/2017 tarihinde ise başvurucu, tehlikeli tutuklu statüsüne alınarak kendisine ek kısıtlamalar getirilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun havalandırma sürelerinin kısaltıldığı ve havalandırmaya tek başına çıkarıldığı görülmüştür.

61. Tedbirin niteliği ve amacı kapsamında sınırlamaları getiren merci ile mercinin yetkileri bir kriter olarak değerlendirilecek olmakla birlikte kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasının değerlendirilmesinde önlemlerin şiddeti, süresi bireyler için sonuçlarının bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

62. Başvurucunun barındırılma koşullarına ilişkin olarak Bakanlığın sunduğu ve Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun kaldığı Ceza İnfaz Kurumundan alınan bilgiler ışığında başvurucunun 1/6/2017 tarihinde tek kişilik odaya alındığı, başvurucunun barındırıldığı tek kişilik odalarda 8,29 m2 kullanım alanı olduğu,2 m2 tuvalet, banyo, bir tane açılır pencere ve 25 m2 havalandırma alanı bulunduğu anlaşılmıştır.

63. Koşullar değerlendirildiğinde başvurucunun tutulduğu odanın hücre statüsünde bir oda olmadığı, büyüklüğü, havalandırma penceresi, tuvalet ve duş için ayrılmış uygun ve yeterli bölümleri olduğu dikkate alındığında odanın Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Avrupa Cezaevi Kurallarına (Raşit Konya, §§ 14-27) uygun koşulları olduğu görülmüştür (benzer yöndeki kararlar için bkz. Raşit Konya, § 46; Timur Demir, § 45).

64. Başvurucunun tehlikeli tutuklu statüsüne alınması akabinde başlayan uygulamayla havalandırma imkânından hâlen günlük bir saat olarak tek başına faydalandırıldığı anlaşılmıştır.

65. Öncelikle başvurucunun tek kişilik odada tutulması ve havalandırma hakkından tek başına yararlandırılması nedeniyle dış dünya ve diğer tutuklulardan tamamen izole edilip edilmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

66. Bakanlık tarafından aynı havalandırma alanını ortak olarak farklı saatlerde kullanan, komşu odalarda barındırılan tutuklu ve hükümlülerle başvurucunun sosyal ilişki kurabilme imkânına sahip olduğu bildirilmiştir. Başvurucu da diğer tutuklu ve hükümlülerle iletişim kurması yönünde ek önlemler alınmadığını belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyanda havalandırmaya çıktığı süre içinde odası ortak havalandırmaya açılan diğer tutuklularla iletişim kurabildiğini ifade etmiş; mahkemeye nakli ve duruşma sırasında da diğer tutuklularla iletişim kurabildiğini belirtmiştir.

67. Başvurucunun ceza infaz kurumuna kabulünden sonra toplamda 317 kez yakınlarıyla, 28 kez avukatıyla, 2 kez noterle ziyaretçi görüşü, 259 kez de yakınlarıyla telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir.

68. Anılan hususlar değerlendirildiğinde dış dünyayla ve diğer tutulanlarla iletişimi bütünüyle kesilmeyen başvurucunun duyusal ve sosyal olarak izole edildiği sonucuna ulaşılmamıştır.

69. Başvurucunun temel şikâyeti havalandırma hakkından yararlanmasının bir saat ile sınırlandırılmasıdır. Başvurucu ayrıca güneş ışığını engelleyecek şekilde fens teli çekilmesi uygulanmasından yakınmıştır.

70. Havalandırma bahçelerinin üzerine fens teli çekilmesi uygulamalarına ilişkin başvurular daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiş ve uygulamanın kişilerin maddi ve manevi bütünlüklerini ihlal etmediği sonucuna varılmıştır (Müjdat Gürbüz, B. No: 2017/36529, 23/5/2018,§ § 83-85). Somut başvuruda anılan içtihattan ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.

71. Başvurucu, tehlikeli tutuklu statüsüne alındığı 5/6/2017 tarihinden itibaren üç yılı aşkın süredir havalandırma hakkından günde bir saat yararlandırılmaktadır; bununla birlikte başvurucunun tek kişilik odada tutulma hâli sonlandırılmış olup üç kişilik odada bir diğer tutuklu/hükümlü ile kalmaktadır.

72. Tutulma koşullarının tutulan kişi üzerindeki etkileri ve bu etkilerin kötü muamele yasağı açısından aranan asgari eşiği aşıp aşmadığı değerlendirilirken koşullar bir bütün olarak ele alınmalıdır. Başvurucunun tutulduğu odaların fiziki yapılarının standartlara uygun olduğu tespit edilmiştir. Başvurucunun duyusal ve sosyal olarak izole edilmediği yine yukarıda belirtilmiştir. Havalandırma hakkından yararlanma saatinin kısıtlanarak günde bir saat olarak belirlenmesinin barınma koşullarını ağırlaştırdığı kabul edilmekle birlikte sınırlı süre ile de olsa başvurucunun düzenli olarak bu haktan yararlandığı gözetildiğinde bu durumun tek başına kötü muamele yasağının gerektirdiği asgari ağırlık düzeyine ulaşmadığı değerlendirilmiştir.

73. Sonuç olarak tek kişilik odada kalma ile diğer tutuklu/hükümlülerle ve dış dünyayla iletişimin sınırlanması süresinin uzunluğu ve bu sürenin tutulan kişi üzerindeki etkilerinin kötü muamele yasağı açısından aranan asgari eşik seviyesine ulaşıp ulaşmadığı hususu, somut olaya özgü koşullar çerçevesinde her başvurucuya veya başvurucunun her başvurusuna göre ayrı değerlendirilmektedir. Somut olayda başvurucunun şikâyet ettiği tutulma koşulları ve süresi bakımından söz konusu asgari eşik derecesinin aşılmadığı sonucuna varılmıştır.

74. Açıklanan gerekçelerle kötü muamele yasağına ilişkin bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

75. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

76. Başvurucu ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

77. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

78. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

79. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

80. İncelenen başvuruda ceza infaz kurumu idaresi tarafından alınan kararda kullanılan ifadeler nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

81. İhlalin idarenin işleminden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte İdare ve Gözlem Kurulu kararına yapılan itirazı incelemekle yetkili infaz hâkimliği de ihlali giderememiştir.

82. Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

83. İhlal tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesinin yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından ayrıca tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.

84. Dosyada yargılama gideri bulunmadığından bu yönde bir hüküm kurulması gerekmemektedir. Dosyadaki belgelerden bireysel başvurunun -sonradan vekillikten azledilen- avukat vasıtasıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun dosyaya vekillikten azil dilekçesi sunmasıyla avukatı ile arasındaki vekâlet ilişkisi sona ermiş olsa da bireysel başvurunun avukat aracılığıyla yapılmış olması sebebiyle, başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Buna göre 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğin masumiyet karinesine yönelik ihlalinin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı İnfaz Hâkimliğine (E.2017/3200, K.2017/3298) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 18.800 TL vekalet ücretinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

/category/haberler/ , /haberler/

Vinkmag ad

Read Previous

BARO TARAFINDAN CMK HÜKÜMLERİ KAPSAMINDA GÖREVLENDİRİLEN AVUKATA BERAAT VEKALET ÜCRETİ VERİLMEMESİ SORUNU

Read Next

ANONİM ŞİRKETLERİN GENEL KURUL TOPLANTILARINDA PAY SAHİPLERİ TARAFINDAN PAYLAŞILAN KİŞİSEL VERİLER, 6698 SAYILI KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNU’NUN KAPSAMINDA MIDIR?

Most Popular