Aralık 4, 2024

AYM’nin 2019/5357 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞERİF PİŞKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/5357)

 

Karar Tarihi: 15/11/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Şerif PİŞKİN

Başvurucu Vekilleri

:

Av. Nevroz UYSAL ASLAN

 

 

Av. İlyas TARIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; Cizre’de terör örgütüne yönelik gerçekleştirilen operasyonlar sırasında ölüm olayı meydana gelmesi ve konuya ilişkin etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının, cenazeye ulaşılırken özensiz davranılması, cenazenin teşhisi ve teslimi ile defin sürecinde zorluklarla karşılaşılması nedeniyle de kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/2/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

6. PKK terör örgütü 12/8/2015 tarihinden itibaren Cizre ilçesinin de dâhil olduğu bazı merkezlerde öz yönetim ilan etmiştir. Öz yönetim ilan ettiği bölgelerde patlayıcıyla tuzaklanmış hendekler kazmak ve barikatlar kurmak suretiyle yalıtılmış bölgeler oluşturmaya çalışan PKK terör örgütü, kamuoyunda hendek olayları olarak adlandırılan ve aylarca devam eden bu süreçte roketatarlar, keskin nişancı tüfekleri, patlayıcılar ve otomatik saldırı tüfekleri kullanarak terör saldırıları düzenlemiştir. Okullar, hastaneler, barajlar, adliye binaları, ambulanslar gibi temel kamu hizmetlerini sağlayan eşya ve binaların yanında sivilleri de hedef alan bu terör saldırılarında 335 sivil hayatını kaybederken 2.106 kişi yaralanmıştır. Terör saldırılarında 859 güvenlik görevlisi ve Derik kaymakamı şehit olmuş, 4.711 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. Bu terör eylemlerinin engellenmesi, halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla sözde öz yönetim ilan edilen bazı bölgelerde mülki idare amirliklerince sokağa çıkma yasakları uygulanarak terörle mücadele operasyonları başlatılmıştır (hendek olayları, öz yönetim ilanları, PKK terör örgütünün şehir savaşı stratejisi ve sokağa çıkma yasakları hakkında arka plan bilgisi ile ayrıntılı açıklamalar için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/37897, 5/7/2022, §§ 16-28, 67, 346-348).

7. Başvuru konusu olay, yukarıda özetlenen operasyonların gerçekleştirildiği ve sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı dönemde yaşanmış olup başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 12/2/2016 tarihinde başvurucunun yakını S.P. Cizre’nin Cudi Mahallesi’nde yer alan ve askerî makamlarca C-3095 olarak belirtilen binada gerçekleştirilen aramada ölü bulunmuştur.

9. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca resen soruşturma işlemlerine başlanmıştır.

10. Olay yeri inceleme raporuna, binanın giriş kat ve bodrumdan oluştuğu, üst katının yıkıldığı, bodrum katın hem bina içinden hem bahçe tarafından giriş ve çıkışının olduğu, bodrum katın büyük kısmının giriş katın ise kısmen yandığı not edilmiştir. Rapora göre binada toplam 26 ceset bulunmuş; çok sayıda av tüfeği, Kalaşnikof marka tüfek, fişek, şarjör ve el bombası ele geçirilmiştir.

11. Başvurucunun yakınının kimliği soruşturmanın başında belirsizdir. Cumhuriyet savcısının katılımıyla gerçekleştirilen ölü muayenesinde cesedin 4. derece yanık olduğu, yaş ve cinsiyet gibi özelliklerin tespit edilemediği, yanması nedeniyle parmak izi ve svap örneği alınamadığı tutanağa geçirilmiş; otopsi için Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar verilmiştir.

12. Otopsi raporunda; kimlik tespitinin gerçekleştirilemediği, ölüm sebebinin mühimmat patlaması ile uyumlu karbonizasyon derecesinde yanığa bağlı çoklu kemik, yumuşak doku ile iç organ erimesi olduğu belirtilmiştir. Otopsi sırasında kimlik tespiti için cesetten kemik örneği alınmış ve Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir.

13. Başvurucu 30/1/2018 tarihinde Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği beyanda; nüfus kayıtlarında ölenin kardeşi olarak geçtiğini, buna karşın gerçekte öz oğlu olduğunu, DNA örneği verdiği zaman kardeşi olduğunu beyan etmesi nedeniyle örneklerin tam olarak eşleşmediğinin kendisine bildirildiğini, bunun üzerine babası olduğunu beyan ederek tekrar örnek vermek istediğini belirtmiştir.

14. Başvurucunun kimlik tespiti yapılamayan yakını kimsesizler mezarlığına defnedilmiştir. 9/3/2018 tarihinde kimlik tespiti yapılmış ve ölenin başvurucunun oğlu olduğu belirlenmiştir.

15. Soruşturmada kimlik tespiti sonrasında başvurucunun müşteki sıfatıyla beyanı alınmıştır. Başvurucu özetle sokağa çıkma yasakları başladığında oğlu ile birlikte evlerinde kaldıklarını, yirmi yedi gün sonra diğer oğlunun evine geçmeye karar verdiklerini, yoldayken ölenin evde kimliğini unuttuğunu söyleyerek döndüğünü, daha sonra kendisinden haber alamadıklarını, oğlunun örgüt mensubu olmadığını ifade etmiştir.

16. Ölenin kimlik tespiti sonrasında yapılan araştırmada örgüte müzahir haber sitelerinde “Cizre Direniş Şehitleri” başlıklı haberde fotoğrafı ile birlikte haberinin yapıldığı tespit edilmiştir. Arşiv araştırmasında ise ölenin daha önce ateş yakarak yol kapatan bir grupla birlikte molotofkokteyliyle yakalandığı, bu eylem nedeniyle hakkında soruşturma yürütüldüğü, bunun yanı sıra tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçundan başka bir soruşturma kapsamında hakkında arama kaydı bulunduğu belirlenmiştir.

17. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca telsiz kayıtlarına göre ölenin bulunduğu adresten güvenlik güçlerine yönelik çok sayıda silahlı saldırının gerçekleştiğinin anlaşıldığı bilgisi ve dosya kapsamındaki diğer deliller değerlendirilerek ölenin güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği sırada meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenlik güçlerince öldürüldüğü sonucuna ulaşılmış, meşru müdafaaya ilişkin bir hukuka uygunluk sebebi bulunduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.

18. Başvurucunun anılan karara karşı yaptığı itiraz reddedilmiştir. Başvurucu, nihai kararı 9/1/2019 tarihinde öğrendikten sonra 8/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

19. İlgili hukuk için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208-251.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 15/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi

21. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

22. Başvurucu, soruşturma makamlarının özensizliği nedeniyle yakınının cenazesine uzun süre ulaşamadığını, ölenin kimliğinin uzun süre belirlenemediği soruşturmada yeterli araştırma yapılmadığını, delillerin toplanmadığını, kimliğin belirlenmesinin ardından çok kısa bir sürede kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, kullanılan öldürücü gücün orantılı olduğuna dair delil bulunmadığını, soruşturmanın etkili şekilde yürütülmeyip tarafsız ve bağımsız olmadığını, kararların gerekçesiz olduğu belirterek yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

23. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde başvuruya konu olay ve soruşturma sürecine ilişkin bilgi verilmiştir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ihlal iddialarının yaşam hakkının esas ve usul boyutları kapsamında incelenmesine karar verilmiştir.

25. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

26. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

27. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:

“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığım koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu ile etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Yaşam Hakkının Maddi Boyutu Yönünden

29. Somut başvurunun yaşam hakkı bağlamında incelenmesinden önce bazı hususlara açıklık getirilmesi elzemdir. Öncelikle inceleme kapsamının bireysel başvurunun niteliği gereği başvuruya konu olaylarla sınırlı olduğu belirtilmedir. Yapılan tespit ve değerlendirmeler başvuru konusu olayı çevreleyen şartlara ilişkin ve bunlarla sınırlıdır, öz yönetim ilanlarını takip eden süreçte ülkemizin bir bölümünde yaşanan terör olaylarına karşı düzenlenen güvenlik operasyonlarının ve alınan diğer tedbirlerin genel bir değerlendirilmesi olarak anlaşılamaz. Başvuru formunda dile getirilen tüm iddialarla ilgili bir değerlendirmede bulunmak Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Buna karşılık yoğun terör hadiselerinin ve buna bağlı can kayıplarının yaşandığı, bunları sona erdirmek üzere güvenlik operasyonlarının düzenlendiği, son derece tehlikeli ve öngörülemez bir ortamda meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin somut başvuru değerlendirilirken olayların arka planında yaşananların gözardı edilmesi de düşünülemez (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri § 332).

30. Yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine yönelik iddialar incelenirken öncelikle belirlenmesi gereken husus, ölümün devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu meydana gelip gelmediğidir. S.P.nin ölümüyle ilgili ceza soruşturmasında ölümün güvenlik kuvvetlerinin güç kulanımı sonucu meydana geldiği kabul edilmiştir. Ceza soruşturmasında toplanan delillere göre somut başvuruda bu tespitten ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

31. Kamusal yetkiyle güç kullanılması sonucu gerçekleşen ölümlerin devletin yaşam hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu yükümlülük hem kasıtlı biçimde hem de kasıt olmaksızın ölümle sonuçlanan veya sonuçlanabilecek güç kullanımını kapsamaktadır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 44). Anayasa’nın 17. maddesinin son fıkrasında belirtilen yaşam hakkına yapılan müdahalenin hukuka uygun olacağı hâllerde dahi son çare olarak öldürücü kuvvet kullanılması gerekir. Kamu görevlilerinin güç kullanımına ilişkin eylemlerinin gereklilik ve ölçülülük bakımından değerlendirmesi yapılırken eylemlerin planlanması ve kontrolü dâhil olayın bütün aşamalarının dikkate alınması gerekir. Bunun yanı sıra bu konuda yapılacak değerlendirmede bir bütün olarak somut olayın hangi şartlarda gerçekleştiği, nasıl bir seyir izlediği ve yaşamını kaybeden kişinin daha önceki eylemleri ile kendisinin yaratacağı tehlikenin niteliği de gözönünde bulundurulmalıdır (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman; İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016; Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077, 18/4/2018; Cem Sarısülük ve diğerleri [GK], B. No: 2015/16451, 15/12/2021). Güvenlik güçlerinin fiziksel zor ve silah kullanımına ilişkin mevzuat için bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 208, 214, 216-218, 221.

32. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında, terör olayları nedeniyle 2015 ve 2016 yıllarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği geniş çaplı operasyonlarda meydana gelen ölümler için birden çok başvurunun birleştirilmesi suretiyle yaşam hakkı yönünden yaptığı detaylı değerlendirmede olayın şartlarını, konuya ilişkin yaklaşımını, ilkeleri ve ölçütleri belirlemiştir. Somut başvuruya temel olan vaka da tarih ve mekân itibarıyla aynı operasyon içinde meydana geldiğinden ihlal iddiasına konu tekil ölüm olayı ve akabinde olaya özgü yapılan soruşturmanın özel şartları dışında genel operasyon (güç kullanımı) şartlarına yaklaşım bağlamında Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirlemelerden ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

33. Devletin yaşam hakkına müdahalesinin Anayasa’ya uygun olabilmesi için sağlanması gereken ilk ölçüt müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmasıdır. Güvenlik kuvvetlerinin güç ve silah kullanımını düzenleyen mevzuatın hangi durumlarda ve ne ölçüde güç kullanılacağını belirleyen, gücün kötüye kullanımını ve keyfîliği önlemeye, yaşam hakkına yapılan müdahalelerin asgari düzeyde tutulmasını sağlamaya yönelik yeterli ve açık kurallar içerdiği, dolayısıyla kanunilik şartını sağladığı değerlendirilmiştir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 339).

34. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken ikinci kriter, müdahalenin Anayasa’nın 17. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan istisnai durumlardan biri kapsamında gerçekleştirilmesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, başvurucunun yakını S.P.nin güvenlik güçlerine karşı silahlı faaliyet gösterdiği sırada meşru müdafaa hakkı kapsamında güvenlik güçlerince öldürüldüğü kabul edilmiştir. Bu kabul yukarıda özetlenen soruşturma sürecinde elde edilen delillere dayanmaktadır. Söz konusu deliller maktulün terör eylemlerini engellemek için yapılan operasyonlar sırasında güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada güvenlik güçlerinin emri yerine getirmesi sırasında kanunun verdiği yetkiyle ve Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan meşru müdafaa şartları altında öldürüldüğünün kabulü için yeterlidir.

35. Diğer taraftan söz konusu operasyonların gerçekleşme sebebi olan yaygın terör olaylarının Gazal Kolanç ve diğerleri kararında yapılan belirleme (aynı kararda bkz. § 342) doğrultusunda ayaklanma olarak nitelendirilmesi gerektiği dikkate alındığında, S.P.nin ölümüyle sonuçlanan güç kullanımının Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan bir ayaklanmanın bastırılması meşru amacına da matuf olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

36. Yaşam hakkına yapılan müdahalenin ihlale yol açmaması için karşılanması gereken son kriter, müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesi anlamında ölçülülük ilkesine aykırılık taşımamasıdır. Bir başka ifadeyle devlet görevlilerinin ölümle neticelenen güç kullanımlarının somut olayın şartlarında ortaya çıkan tehlikeyi bertaraf etmek için orantılı ve gerçekleştirilmek istenen meşru amaca ulaşmak için mutlak zorunlu olduğu ortaya konulmalıdır.

37. Anayasa Mahkemesi Gazal Kolanç ve diğerleri kararında güvenlik operasyonu öncesi hazırlanan harekât planını ayrıntılı bir şekilde değerlendirerek silahlı ayaklanmanın bastırılması meşru amacıyla yürütülen operasyonun somut olayın şartlarında mutlak zorunluluk ve orantılılık ilkelerine uygun olarak, can kayıplarının en aza indirilmesi için gerekli özen gösterilerek planlandığı sonucuna varmıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 350-356). Somut başvuruya konu olaylar bakımından farklı bir değerlendirme yapılmasını gerektiren bir yön bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Son olarak başvurucunun yakını S.P.nin ölümüyle neticelenen güç kullanımının somut olay şartlarında mutlak zorunlu ve orantılı olup olmadığı incelenmelidir. Bu inceleme yapılırken başvuru dosyasında yer alan bilgi ve belgeler bir bütün hâlinde değerlendirilecektir.

38. PKK terör örgütünün kendi ifadesiyle öz yönetim ilanını takip eden süreçte yaşanan terör hadiselerinin iki temel özelliği bulunmaktadır: Bunlardan birincisi yaşanan çatışmaların süreklilik arz etmesidir. Yoğunluğu zaman zaman artıp azalsa da yaşanan çatışmalar hiçbir zaman kesintiye uğramamış, güvenlik güçlerinin hendek ve barikatlarla kapatılan alanlara her müdahalesine terör saldırısı ile karşılık verilmiştir. Terör olaylarının ikinci özelliği ise saldırıların öngörülemez olmasıdır. Terör örgütü üyelerinin hendek ve barikatlarla kapatılan cadde ve sokaklarda, ayrıca buralardaki tünellerle birbirine bağlı binalar arasında sürekli hareket hâlinde olmaları, bazı çatışmaların sivillerin bulunması muhtemel mahallerde gerçekleşmesi nedeniyle potansiyel saldırının nereden geleceği, hangi şiddette olacağı ve ne zaman başlayacağının güvenlik güçlerince önceden bilinmesi neredeyse imkânsızdır. Bu durum; karşılık verilecek silahların türü, karşılığın derecesi, başka bir deyişle kullanılacak gücün orantılılığı bakımından isabetli bir muhakemeyi de önemli ölçüde engellemektedir (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 359, 366). Bu şartları gözönünde bulundurmaksızın güvenlik güçlerinin operasyonlarda hangi araç ve silahları kullanabilecekleri konusunda bir değerlendirme yapmak ya da hangi araç ve silahların kullanılacağını kamu makamlarına dikte etmek güvenlik güçlerine, kendilerinin ve üçüncü kişilerin yaşamlarını tehlikeye sokacak şekilde gerçekçi olmayan bir sorumluluk yüklemek anlamına gelecektir. Son derece karmaşık ve zor şartlar altında gerçekleştirilen güvenlik operasyonlarında yöntem ve araçların seçimi konusunda operasyonu icra eden kamu makamlarının takdir hakları bulunduğu kuşkusuzdur (Şahide Akcanım, B. No: 2017/4632, 12/7/2023, § 30).

39. Somut başvuruya konu olayda çatışma bölgesindeki kalabalık terörist gruplar; güvenlik güçlerine keskin nişancı tüfekleri, otomatik tüfekler, el bombaları, patlayıcılar ve roketatarlar kullanarak kesintisiz ve öngörülemez saldırılar düzenlemiştir. Bu saldırılarda binalar arasında terör örgütü üyelerince açılan tüneller vasıtasıyla eleman ve mühimmat transferi yapılmaktadır. Belirtilen terör saldırılarında güvenlik güçlerinden yaralanan ve şehit olanlar bulunmaktadır. Dolayısıyla güvenlik güçlerinin S.P.nin teslim olma iradesinin olmadığını ve silahlı eylemlerine devam edeceğini değerlendirmeleri son derece tabiidir (benzer yönde bir değerlendirme için bkz. Şahide Akcanım, § 31). Bu perspektiften sokağa çıkma yasağının uygulandığı dönemde operasyonların yoğun şekilde devam ettiği mahallelerde bulunan, terör örgütü mensuplarınca kullanılan evlerde örgüt mensuplarının yakalanabilmesi, örgüt mensuplarınca hazırlanan patlayıcıların imha edilebilmesi ve soruşturmalara dair delil elde edilebilmesi amacıyla yapılan aramalarda, güvenlik güçlerine yönelik çok sayıda silahlı saldırının gerçekleştiği telsiz kayıtlarından anlaşılan adreste terör örgütü mensubu olduğu değerlendirilen çok sayıda cesetle ve çok sayıda mühimmatla birlikte bulunan maktulün zorunlu ve orantılı güç kullanımı sonucu hayatını kaybettiği sonucuna varılmıştır.

40. Açıklanan gerekçelerle, yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

ii. Yaşam Hakkının Usul Boyutu Yönünden

41. Devlet, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu gerçekleşen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması, resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmesi gerekir. Soruşturma süreci kamu denetimine açık olmalı ve ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılımları sağlanmalıdır. Makul bir özen ve süratle yürütülmesi gereken soruşturma sonucunda alınan karar, soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmalı; bunun yanı sıra yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermelidir (detaylı aktarım için bkz. Cemil Danışman; İpek Deniz ve diğerleri; Cembeli Erdem; Cem Sarısülük ve diğerleri; Gazal Kolanç ve diğerleri, § 369).

42. Somut olayda başvurucunun yakınının cansız bedeninin bulunmasını takiben Cizre Cumhuriyet Başsavcılığınca derhâl soruşturma başlatıldığı, delillerin toplandığı, ölü muayenesi ve otopsi işlemlerinin vakit kaybetmeden gerçekleştirildiği görülmüştür. Süreçte maktulden biyolojik numune alınarak kimlik tespiti için Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir. Soruşturma sürecinde kimlik tespiti çalışmasına devam edilmiş, kimlik eşleşmesine ilişkin raporun tespit edilmesi akabinde derhâl başvurucunun beyanına başvurulmuş, ölenle ilgili araştırma yapılarak bir sonuca varılmıştır.

43. Sokağa çıkma yasağı ve devam eden silahlı çatışmalar nedeniyle olay yerine erişimin sınırlı olduğu bir ortamda kamu gücü eliyle yeterli bir soruşturma yürütülerek ölümün meydana geldiği koşulların tam olarak ortaya konulması önemlidir. Öte yandan olayı çevreleyen zorlu koşullar soruşturma makamları ve delil toplamakla görevli kamu görevlileri için de geçerlidir. Söz konusu çatışma ve operasyon döneminde verilen bir arama kararının yerine getirilmesi ve delil toplanması amacıyla olay yerine giden emniyet görevlilerine ve onların güvenliğini sağlamak için tertibat alan Jandarma ve Polis Özel Harekât mensuplarına terör örgütü üyelerince bombalı ve silahlı saldırıda bulunulduğu, bazı uzman görevlilerin yaralandığı, bu görevlilerin arama kararı gereğini yerine getiremeden olay yerinden ayrılmak zorunda kaldığı, adliye binalarına saldırılar düzenlendiği Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında detaylı olarak anlatılmıştır. Bu derece öngörülemez ve şiddetli terör saldırılarının olduğu bir ortamda etkili soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında olay yerinden delil toplanmasına ilişkin ilkelerin katı biçimde uygulanmasının mümkün olmadığı kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesi, soruşturmanın bağımsız kişilerce yürütülmesi kriterinin hiçbir şekilde Cumhuriyet savcılarının ağır silahlarla çatışmaların devam ettiği bir bölgeye bizzat giderek delilleri tespit etmeleri gerektiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatini açıklamıştır (Gazal Kolanç ve diğerleri, §§ 373, 377).

44. Somut olayda çatışmaların devam ettiği bölgede, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerden olduğu değerlendirilerek Cumhuriyet Başsavcılığının kararına dayanılarak arama yapılmıştır. Ölenin cesedinin hastaneye getirilmesi akabinde Cumhuriyet savcısı hastaneye intikal etmiş, ölü muayenesi işlemine katılmış, otopsi işlemi Cumhuriyet savcısının bizzat katılımıyla yapılmıştır. Olayda, etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü kapsamında soruşturmanın bağımsızlığının zedelenmemesi için imkânlar dâhilindeki tedbirlerin alındığı kanaatine ulaşılmıştır.

45. Süreçte kamu görevlilerinin şüpheli sıfatıyla ifadelerinin alınmadığı görülmekte ise de soruşturmanın amacı, somut olayın ne şekilde gerçekleştiğini ortaya çıkarmak ve böylece kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesi anlamında meşru olup olmadığını belirlemektir. Dolayısıyla ifade alma işlemi her soruşturmada yerine getirilmesi gereken otomatik bir zorunluluk olarak kabul edilemez. Süreçte toplanan deliller olayın koşullarında maddi gerçeği ortaya çıkarmış ve kullanılan gücün Anayasa’nın 17. maddesi anlamında mutlak zorunlu ve orantılı olduğunu göstermiştir. Bu nedenle somut olayda çatışmalara katılan görevlilerin ifadelerinin alınmaması etkili soruşturma yükümlülüğü ile ulaşılmak istenen amaç bakımından yerine getirilmesi gereken zorunlu ve faydalı bir delil toplama işlemi olarak değerlendirilmemiştir. Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkânsızdır (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 381).

46. Soruşturma itiraz süreciyle birlikte üç yıla yakın bir sürede tamamlanmıştır. Anılan sürecin uzamasında, ölenin başvurucunun oğlu olmasına karşın nüfus kayıtlarında kardeşi olarak belirtilmesi ve anılan hususun DNA tespiti çalışmalarında resmî makamlara bildirilmemesi nedeniyle kimlik tespiti işlemlerinin gecikmesinin de etkili olduğu görülmüştür.

47. Soruşturmanın etkinliğine ilişkin asgari ölçütleri karşılayan incelemenin nitelik ve derecesinin olayın koşullarına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Gazal Kolanç ve diğerleri kararında detaylı analize konu, döneme hâkim olan koşullar altında dahi olayın aydınlatılabilmesi için imkânlar dâhilinde tüm delillerin toplanması, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik önemdedir. Soruşturma sürecinde ölüm olayını çevreleyen koşulların tespitine imkân sağlayan gerekli ve yeterli bilgilerin olabildiğince bir bütün olarak elde edildiği, kriminal/laboratuvar incelemelerinin yapıldığı, sürecin makul olduğu değerlendirilebilecek (yaklaşık üç yıl) bir sürede tamamlandığı görülmüştür. Somut olayı çevreleyen son derece zor ve ağır koşullar nazara alındığında ölüm olayı ile ilgili delil toplama işlemlerinin özensiz yürütüldüğü yorumunu getirmek mümkün görünmemektedir.

48. Bu açıklamalar ışığında S.P.nin ölümüyle ilgili soruşturmanın yeterli olduğu ve soruşturma neticesinde verilen kararların eldeki delillerin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olduğu sonucuna varılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağının, Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkı ile Din ve Vicdan Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

50. Başvurucu; otopsi işlemi tamamlanan cenazelerin saklanması, teslimi ve defnini düzenleyen ulusal mevzuatın 2016 yılı Ocak ve Nisan aylarında değiştirilmesi sonrasında S.P.nin cesedinin yetkililerce apar topar gömülmek istendiğini, cenazenin tespiti ve kendilerine teslimi ile defin sürecinde zorluklarla karşılaştıklarını ve cenaze işlemi için iki yıl altı ay boyunca beklediğini belirterek kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

51. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur; bir başka deyişle iddia edilen hak ihlalleri için mevcut idari ve hukuki giderim yollarına başvurulmadan doğrudan bireysel başvuruda bulunulması mümkün değildir (Gazal Kolanç ve diğerleri, § 397).

52. Başvurucuların, ihlal nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri zararların tazmini için herhangi bir dava ya da başvuru yoluna gitmeden bu iddia ve talepleri ilk kez Anayasa Mahkemesi önünde dile getirdikleri anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu hak ihlali iddiaları bakımından başvurucular, bireysel başvuruda bulunmadan önce mevcut idari ve hukuksal yolların tüketilmesi şartını yerine getirmemişlerdir (benzer yönde bkz. Gazal Kolanç ve diğerleri, § 399).

53. Açıklanan gerekçelerle, kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kötü muamele yasağının, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 15/11/2023tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

/category/haberler/ , /haberler/

Vinkmag ad

Read Previous

AYM’nin 2019/1801 başvuru numaralı kararı

Read Next

Cinsel İstismar Suçunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının İtiraz Yetkisi ile kesinleşmiş dosya bozuldu

Most Popular