TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ SUAT ERTOSUN BAŞVURUSU (14) |
(Başvuru Numarası: 2019/9590) |
|
Karar Tarihi: 8/2/2024 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Şeyda Nur ÜN |
Başvurucu |
: |
Ali Suat ERTOSUN |
Vekili |
: |
Av. Halim İNÇ |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, Yargıtay üyeliği sona erdirilen başvurucunun istediği belgelerin verilmemesine yönelik olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliği işlemine yaptığı itirazın incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı 2. mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Danıştay ve Yargıtay üye sayılarını azaltan 6723 sayılı Kanun ile Yargıtay üyeliğinin sona erdirilmesini müteakip, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK/Kurul) tarafından yapılan seçimde yeniden Yargıtay üyeliğine seçilememiştir.
3. Başvurucu 11/8/2016 tarihinde HSK Başkanlığına verdiği bir dilekçe ile 25/7/2016 tarihinde HSK tarafından yapılan seçimde yeniden Yargıtay üyeliğine seçilememesi üzerine, yapacağı talep ve başvurularla açacağı davalara esas olmak üzere bir kısım bilgiyi talep etmiştir. Başvurucu söz konusu dilekçe ile;
i. HSK tarafından gerçekleştirilen seçimde esas alınan ölçütlerin ne olduğunun, durumunun bunlardan hangisine uymadığının,
ii. Yapılan seçimle ilgili, seçim öncesi ve sonrasında alınan kararlar ve düzenlenen belgeler ile seçimin nasıl yapıldığının, seçime kimlerin katıldığının ve oylamanın sonuçlarının belgeleriyle birlikte kendisine bildirilmesini istemiştir.
4. HSK Genel Sekreterliği 15/8/2016 tarihli yazısı ile başvurucunun talebini “seçimlerin gizli oylama ile yapıldığı, genel kurul ve müzakerelerin açıklanamayacağı ancak basın ve yayın organlarına Başkan tarafından açıklama yapılabileceği” gerekçesiyle reddetmiştir.
5. Bilgi edinme başvurularıyla ilgili yapılacak itirazlar üzerine 9/10/2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nda öngörülen sebeplere dayanılarak verilen kararları incelemek, kurum ve kuruluşlar için bilgi edinme hakkının kullanılmasına ilişkin olarak kararlar vermek üzere Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu (Kurul) oluşturulmuştur. Başvurucu da talebinin reddedilmesi üzerine 2/9/2016 tarihinde Kurula itirazda bulunmuştur.
6. Başvurucunun yaptığı itiraz Kurul tarafından 29/9/2016 tarihinde “1 numaralı başvurunun Bilgi Edinme Kanunu kapsamında bilgi ve belge edinmeye yönelik talep olmayıp mütalaa niteliğinde olduğu; 2 numaralı talebinde kamu kurum ve kuruluşları tarafından gerçekleştirilen işlemlerin oluşturulma sürecine yönelik kurum içi hazırlık işlemi olarak değerlendirilen ve tek başına sonuç doğurmayan işlemlere yönelik bilgi ve belgelere ilişkin olduğu” gerekçesiyle reddedilmiştir.
7. Başvurucunun bu işlemlere karşı açtığı dava Ankara 3. İdare Mahkemesinin (İdare Mahkemesi) 28/2/2018 tarihli kararıyla ve “başvurucunun bilgi edinme istemine konu ettiği hususların bilgi edinme hakkı kapsamında yer almadığı, talep edilen HSK oylama tutanak ve belgelerinin ilgili mevzuat kapsamında açıklanamayacağı ve üçüncü bir kişinin kişisel ve mesleki kimliğine ilişkin olduğu ve bu hususların bilgi edinme hakkı kapsamında değerlendirilecek nitelikte olmadığı” gerekçesiyle reddedilmiştir.
8. Başvurucu, anılan karara yönelik olarak istinaf talebinde bulunmuş; dosyayı inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 18/12/2018 tarihli kararı ile istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 159. maddesinde; ‘…. Kurulun meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulamaz. …’ kuralına yer verilmiştir.
6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununun ‘Kuruluş Teşkilatı’ başlıklı 5. maddesinde; kurulun, başkanlık, genel kurul, daireler ve hizmet birimlerinden oluşacağı, kurulun hizmet birimlerinin genel sekreterlik ve teftiş kurulu olduğu, aynı Kanunun ‘Yeniden İnceleme, İtiraz ve Yargı Yolu’ başlıklı 33. maddesinin 5. bendinde; ‘genel kurulun veya dairelerin meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine başvurulabilir, diğer kararlar yargı denetimi dışındadır.’ hükmü yer almaktadır.
…açılan iş bu davanın Anayasanın 159. maddesinin 10. fıkrası uyarınca esasının incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
Nitekim HSK Genel Sekreterliğince belirlenen ve 04/12/2013 tarihinde yayımlanan Yargıtay üyeliğine seçilme yeterliliğine sahip hâkim ve savcılara ilişkin kesin listenin iptali istemiyle açılan bir davada, idare mahkemesince 04/02/1983 tarihli 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 29. maddesinin 27/06/2013 tarih ve 6494 sayılı Kanunun 19. maddesiyle değiştirilen 1. fıkrasının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla başvurulması üzerine, Anayasa Mahkemesinin 13/03/2014 tarih ve E:2014/54, K:2014/53 sayılı kararında özetle; ‘söz konusu kesin liste HSK Genel Sekreterliği tarafından hazırlanmış olmakla birlikte HSK Genel Sekreterliği, HSK bünyesinde yer alan bir birimdir. Bu nedenle, bakılmakta olan davada iptali istenilen HSK Genel Sekreterliğince belirlenen ve 04/12/2013 tarihinde yayımlanan Yargıtay üyeliğine seçilme yeterliliğine sahip hâkim ve savcılara ilişkin kesin listede davacının adına yer verilmemesine dair işlem HSK’nın bir işlemi olup, bu işleme karşı Anayasanın 159. maddesinin 10. fıkrası uyarınca Yargı yoluna başvurulamaz. Dolayısıyla bakılmakta olan dava itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin görev alanına girmemektedir.’ gerekçesiyle yargı yoluna kapalı olan bir işleme karşı açılan davada, itiraz konusu kurala ilişkin başvurunun, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar verildiği belirlenmiştir.”
9. Başvurucu, nihai hükmü 20/2/2019 tarihinde öğrendikten sonra 21/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; Bölge İdare Mahkemesinin ret kararında atıf yaptığı Anayasa Mahkemesi kararının kendi talebiyle bir ilgisinin olmadığını, söz konusu kararın yanlış yorumlandığını, Mahkemenin kendisini meslekten çıkarılmış gibi bir değerlendirmeye tabi tuttuğunu, davayı incelemeksizin reddetmesinin hukuka aykırı olduğunu ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca istediği bilgi ve belgelerin verilmemesi nedeniyle bilgi edinme hakkının, Yüksek Mahkeme üyesi iken yeniden seçilememesi sonucu zorunluluktan emekliye ayrılması ve mesleki onurunun ciddi bir şekilde zedelenmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması hakkının, istinaf aşamasındaki itirazlarının dikkate alınmaması ve başvurunun yetkisizlik dolayısıyla reddedilmesi nedeniyle de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamında bir medeni hak bulunmadığı, bu sebeple Anayasa Mahkemesinin başvurunun esasını incelemekte konu yönünden yetkisiz olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında; önceki beyanlarını tekrarla Bakanlık görüşünü kabul etmediğini ifade etmiştir.
14. Başvuru, mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
15. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa’nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme’yi yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34; Kasım İlimoğlu (3), B. No: 2018/17191, 24/2/2021, § 40).
16. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33; Kasım İlimoğlu (3), § 41).
17. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
18. Somut olayda bir idari işleme karşı açılan davanın Bölge İdare Mahkemesince esasının incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir. Söz konusu müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç ve demokratik toplum düzenin gereklerine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan öncelikle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir.
19. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
20. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmünün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).
21. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
22. Bir uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının ve özellikle müdahalenin kanuni dayanağını oluşturan kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir. Derece mahkemelerince mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağını oluşturduğu ifade edilen hükümlerle ilgili olarak geliştirilen yorumların isabetli olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun açık lafzıyla çelişki içinde olduğu veya kanun metni dikkate alındığında bireyler tarafından öngörülmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı hâllerde mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı kanaatine varılması mümkündür (Ziya Özden, B. No: 2016/67737, 19/11/2019, § 59; Kasım İlimoğlu (3), § 52).
23. Somut olayda başvurucunun Yargıtay üyeliği seçimleriyle ilgili belgelerin tarafına verilmesi talebiyle yaptığı başvuru HSK Genel Sekreterliği ve Kurul tarafından reddedilmiştir. Açılan iptal davasında ise Bölge İdare Mahkemesi; Anayasa’nın 159. maddesi ile 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu’nu temel alarak söz konusu işlemin yargı denetimine tabi olmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddine karar vermiştir.
24. İlgili mevzuat hükümleri gözönüne alındığında (ilgili mevzuat için bkz. Kasım İlimoğlu (3), §§ 22-27) Kurul; mesleğe kabullerinden görevden uzaklaştırılmalarına, terfilerine ve yüksek yargı üyesi seçilmelerine kadar meslek mensuplarına ve mesleğin yürütümüne ilişkin karar alan bir anayasal kurumdur. Kurul Genel Sekreterliği ise 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile ihdas edilen ve (Anayasa’nın 159. maddesi hükmü, 6087 sayılı Kanun ve 5982 sayılı Kanun’un gerekçesinden anlaşıldığı üzere) Kurulun idari ve mali işleri ile sekretarya hizmetlerini yürüten bir hizmet birimidir (Kasım İlimoğlu (3), § 54).
25. Yasal düzenlemeler uyarınca Genel Sekreterlik biriminin Kurulun sahip olduğu görev ve yetkiler bağlamında bir karar alma mercii olmadığı açıktır. Bir başka deyişle Genel Sekreterlik makamının tek başına Kurul kararı olarak nitelenebilecek bir tasarrufta bulunması, ilgili yasal düzenlemeler uyarınca söz konusu değildir. Bununla beraber Kurul kararlarına karşı yargı yolunun (meslekten çıkarma kararları dışında) kapalı olduğunu belirleyen Anayasa’nın 159. madde hükmünü yasal düzeyde somutlaştıran 6087 sayılı Kanun’un 33. maddesinde, meslekten çıkarma dışında kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu belirtilen birimler Genel Kurul ve daireler olarak ifade edilmiştir. Kurul kararlarına karşı yargı yolunun bir istisna dışında kapalı olduğunu belirleyen bu hükümde Genel Sekreterlik zikredilmemiştir. Bu bağlamda gerek Kurula ilişkin görev, yetki ve teşkilatı düzenleyen hükümler gerekse de Kurul kararlarına dair yargı yoluna ilişkin istisnayı belirleyen kurallar dikkate alındığında (Kurul tarafından alınan bir kararın söz konusu olmadığı) salt Genel Sekreterlik tarafından tesis edilen işlemlere karşı yargı yolunun kapalı olduğunu ifade eden açık bir kanun hükmü olduğu söylenemez. Bir başka ifadeyle kategorik olarak Genel Sekreterlik tarafından tesis edilen her türlü işleme karşı yargı yolunun kapatılmadığı, Genel Sekreterliğin Genel Kurul veya dairelerin kararına dayalı olarak tesis ettiği işlemler ile Genel Kurul veya dairelerin kararlarına hazırlık mahiyetinde olan işlemlerinin yargı denetimine kapalı olduğu anlaşılmaktadır (Kasım İlimoğlu (3), § 55).
26. Başvuru konusu olayda ise dava konusu işlem, Kurulun Yargıtay üye seçimine ilişkin işleyişe dair bir kısım bilgi ve belgenin bilgi edinme talebi doğrultusunda başvurucuya verilmesi talebinin Genel Sekreterlik tarafından reddine ilişkin bir tasarruftur. Genel Sekreterlik tarafından talebin reddine dair gerçekleştirilen bu işlemde Kurulun karar organları olan Genel Kurul veya daireler tarafından alınmış bir karar bulunmadığı görülmektedir. Ancak Bölge İdare Mahkemesi, ortada Kurul tarafından alınmış bir karar bulunmamasına ve Genel Sekreterlik tarafından yapılan idari işlemlerin yargı denetimine kapalı olduğunu belirleyen açık bir kanun hükmü olmamasına rağmen davayı incelenmeksizin reddetmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Kasım İlimoğlu (3), § 56).
27. Kaldı ki Bölge İdare Mahkemesinin ret gerekçesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararının da somut başvurudaki arka plan ile farklılık arz ettiğinin altı çizilmelidir. Söz konusu kararda; Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Ankara 6. İdare Mahkemesinin Kurul Genel Sekreterliği işlemine karşı açılan bir davayı temel alarak 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun Yargıtay üyesi seçilmek için gereken kıdem yılını belirleyen 29. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla yaptığı itiraz başvurusunu mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddetmiştir. 13/3/2014 tarihli ve E.2014/54, K.2014/53 sayılı kararın gerekçesinde “Kurul Genel Sekreterliğinin, Kurulun idarî ve malî işleri ile sekreterya hizmetlerini yerine getirmek üzere kurulmuş olan ve Kurul bünyesinde yer alan bir birim olduğu; bu bağlamda bakılmakta olan davada iptali istenilen Kurul Genel Sekreterliği işleminin Kurulun bir işlemi olduğu ve bu işleme karşı Anayasa’nın 159. maddesinin onuncu fıkrası uyarınca yargı yoluna başvurulamayacağı, dolayısıyla bakılmakta olan davanın, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin görev alanına girmediği” ifade edilmiştir. Söz konusu karara temel olan uyuşmazlık HSK Genel Sekreterliğinin Yargıtay üyeliği için aday listesini yayımlamasına ilişkindir. Yargıtay üyelerinin seçimi 6087 sayılı Kanun’un 7. maddesi uyarınca HSK Genel Kuruluna verilmiş bir görevdir. Dolayısıyla HSK Genel Sekreterliğinin söz konusu işlemi Genel Kurulun görev alanı içinde bulunan bir tasarrufa yönelik hazırlık işlemi niteliğindedir. Bir başka ifadeyle Yargıtay üyelerinin seçim sürecine ilişkin bulunan işlemin salt Genel Sekreterliğin tek başına idari hizmet birimi olarak gerçekleştirdiği bir tasarruf olarak kabul edilemeyeceği açıktır. Bu bağlamda anılan norm denetimi kararının sahip olduğu arka planın, HSK Genel Sekreterliğinin bir hizmet birimi olarak HSK daireleri ya da Genel Kurulunun görev alanına girmeyen bir alanda tesis ettiği işlemi konu edinen başvurulardakiyle farklılık arz ettiği görülmektedir (Kasım İlimoğlu (3), § 38).
28. Bu bağlamda Bölge İdare Mahkemesinin verdiği incelenmeksizin ret kararı ile mahkemeye erişim hakkına yaptığı müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığı sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
30. Başvurucu bireysel başvuru formunda mahkemeye erişim hakkının ihlali iddialarının yanında, istediği belgelerin kendisine verilmemesi nedeniyle bilgi edinme hakkının ve buna yönelik mahkeme kararlarının gerekçe içermemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini belirtmiş ise de mevcut başvuruda mahkemeye erişim hakkının ihlaline ve yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği gözönüne alındığında bu aşamada bilgi edinme hakkı yönünden bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
III. GİDERİM
31. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
32. Başvuruda tespit edilen mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesine (E.2018/1957, K.2018/1951) iletilmek üzere Ankara 3. İdare Mahkemesine (E.2016/4552, K.2018/558) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL bireysel başvuru harcı ile 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
/category/haberler/ , /haberler/