Cinsel taciz suçu, şikâyete bağlı olan bir suçtur. Suçun tarihi, mağdurun tacizi öğrenmiş olduğu zamandır. 6 aylık şikâyet süresi, dava zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla mağdurun, fail ve fiilin kim olduğunu öğrendiği zamandan itibaren başlayacaktır. Ancak, mağdurun çocuk olması durumunda takibi şikâyete bağlı değildir. Suçun basit halinin takibi şikâyete bağlı olsa bile, 5560 sayılı kanunla getirilen değişiklikle beraber bu suçla ilgili uzlaştırma hükümleri uygulamayacaktır.
Koşulları sağlandıysa, cinsel taciz suçu faili bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına mahkeme tarafından karar verilebilir. Yargılama esnasında, yine koşulları varsa, fail tutuklanabilir ya da, CMK m. 109/1 gereğince tutuklama yerine adli kontrol kararı da verilebilir. CMK m.171’de cumhuriyet savcısının üst sınırı üç ya da daha az olarak düzenlenen suçlar için kamu davasının açılmasının erteleme yetkisi, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda uygulama alanı bulmayacaktır.
CİNSEL TACİZ SUÇUNUN YARGILAMASI VE YAPTIRIMI
Yargılamada ispat hususunun, cinsel taciz suçu açısından önemli sorun teşkil ettiğini belirtmeliyiz. Şöyle ki, suçun bedensel temas içermemesi, sübutunun kuşkulu kaldığı durumlarda sadece mağdurun beyanına dayalı olarak fail hakkında mahkûmiyet hükmü verilmesine neden olabilmektedir.
Bu sebeple kapsamlı şekilde bir soruşturma gerçekleştirilmelidir. Gerçekleştirilen tüm araştırmalara rağmen bir sonuca ulaşılamıyor ise, bu halde şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği fail ceza almamalıdır.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin ilgili kararında, maddi olay tespitinde dikkat edilmesi gereken konulara dair karşı oy gerekçesinde; “Vicdani kanaatin oluşmasında en zor yan, tanık, ek delil olmayan, sanıkla mağdurun yüz yüze olduğu zamanda olan suçlara ilişkin olanlardır.
Bu suçlarda öncelikli deliller, beyanlar olduğu için, vicdani kanaate ulaşmak için beyanlardaki çelişkiler, eksik noktalar, olaya ilişkin ifade örüntüsünün eksikliği, mağdurun beyanlarındaki iddialarının olay ile uygun olup olmaması, sanık ile aralarında husumet olup olmadığı, iftira atmasını gerektiren bir anlaşmazlık ihtimali değerlendirilerek vicdani kanıya ulaşılır” denmektedir.
Yargıtay 14. Ceza Dairesi ilgili kararında “Sanığın savunmasında, katılanın kendisine, aralarındaki husumetten dolayı iftira attığını bildirmesi karşısında, sanıkla katılan arasında iftirayı gerektirir nitelikte, bir husumet bulunup bulunmadığı araştırılmadan, olay ile ilgili görgüye dayalı bilgileri olmadığı halde, sadece tanıkların beyanlarına dayanılarak, eksik soruşturma ile hüküm kurulması,” bozma nedeni olmuştur.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu ilgili kararında, cinsel tacize uğradığını iddia eden kişinin, “namusunu ortaya atarak iftirada bulunması hayatın olağan akışına aykırıdır” kabulünü mahkûmiyeti için tek başına yeterli bulmamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir kararında, ceza yargılaması amacının maddi gerçeğe ulaşmak olduğu, şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiğini, sadece mağdur beyanının olması gibi, olayın kim tarafından ve nasıl gerçekleştirildiğinin tamamı ile tespit edilemediği durumlarda, sanık lehine bir değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etmiştir.
Bu açıklamalar mağdurun beyanının esas alınmayacağı anlamına gelmemektedir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, cinsel taciz suçunun bedensel temas içermeden işlenmesi, özellikle fail ile mağdurun baş başa olması ispat açısından salt mağdurun beyanına dayanması ihtimalini doğurabilmektedir.
Bu durumda soruşturma ve yargılama yapılırken, mağdur ve fail arasındaki ilişki, tarafların kişisel, sosyal durumları, mağdurun açıklamalarının hayatın olağan akışına uygunluğu, yetkili makamlara şikayet bildiriminin yapılma süresi, geç yapıldıysa bunun makul bir nedeninin olup olmadığı titiz bir şekilde araştırılarak ve genel olarak karar CMK‘nın 34. 230. maddesine uygun olarak verilmelidir.
Örneğin mağdurun direnmeme veya yardım istememesi, suçun oluşmadığı şeklinde karine olarak yorumlanamaz. Bazı durumlarda mağdurun, failden korkması ya da alkol, uyuşturucu etkisinde altında olması nedeniyle direnci kırılmış olabilir. Bunun gibi geçerli nedeni olmadığı halde, bu hakkın kullanılmaması, mağdur yönünden rızanın varlığını kabul gerektirebilecektir.
TCK m. 105/1’de, cinsel taciz eylemini işleyen kişi için seçimlik yaptırım öngörülmüştür. İlgili suçun çocuğa karşı işlenmesi durumunda ise sadece hapis cezası verilir. İşlenen suç için mahkeme hapis cezası seçimi yaptıysa, adli para cezasına çevrilemez. Bu konuda takdir yetkisi sınırlandırılmıştır. Ancak hapis cezası yaptırımı, şartları mevcutsa, seçenek yaptırımlara çevrilebilecektir.
Cinsel tacizin nedenine ilişkin açıklama getirmeye çalışan teorilerden, kriminolojinin alt dalı olan ve mağdurun suçun meydana gelmesindeki rolünü inceleyen mağdur bilimi (victimology) savunucularının bazılarına göre mağdurların davranışları faillerin cinsel taciz suçunu işlemesinde etkendir. Zaman zaman medyada, meydana gelen cinsel taciz eylemlerinde kadınların kıyafeti, cinsel ahlak anlayışları, hareketi, sokağa çıkış saati gibi davranışlarının failin cinsel taciz suçunu işlemesinde etken olabileceğine yönelik yorumları da görmekteyiz.
Bu husustaki bakış açısının sebepleri, kadınların toplumda ikinci cinsiyet muamelesi görmesi, evlilik ya
da başka bir yolla erkeğin ekonomik ve psikolojik boyunduruğu altında olması, ekonomik bağımsızlıklarının olmaması, eğitim seviyeleri gibi etkenler olabilmektedir. Bu bakış açısından uzaklaşılması gerektiği kanaatindeyiz.
Cinsel tacizde mağdurun tek tanık olduğu hallerde, kural olarak CMK m.210 uygulanacaktır. Bu hususa göre, mağdur bireyin duruşmada dinlenmesi zorunlu olacaktır. CMK m.236/1 uyarınca da yeminsiz olarak tanıklığa ilişkin hükümler uyarınca dinlenecektir. Ancak suç etkisiyle psikolojisi bozulmuş olan çocuk, yargılamayla ilgili suça ilişkin aşamalarda bir defa dinlenebilecektir. Ayrıca aynı maddenin devamına göre, mağdur olan çocuk ya da işlenen suçun etkisi ile psikolojisi bozulmuş olan mağdurun tanık şeklinde dinlenmesi psikiyatri, tıp, psikoloji ya da benzer eğitim alanında uzman bir kişi de bulundurularak alınır.
Ancak bu durumda da sanığın kendisi ile ilgili, bizzat ya da müdafiin hazır olmadığı ortamda isnatlarda bulunan müştekiye yönelik soru sorma hakkı kısıtlanmış olabilmektedir. Bu halde de, sanığın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve Anayasa’nın m.36/1. maddesinde korumaya alınan adil yargılanma hakkı yolu ile korunan “silahların eşitliği” ilkesinin zedelendiği söylenebilmektedir.
Cinsel suçlar, içerisinde, cinsel taciz, cinsel saldırı, cinsel istismar, bunların basit ve nitelikli halleri şeklinde geniş yayılımlı suç tipleridir.
Cinsel taciz suçu , kişinin rızası olmaksızın, kendisine karşı, bir başkası tarafından cinsel davranışta bulunulmasıdır. Bu davranışlar, cinsel saik içeren fakat, Yargıtay kararları uyarınca, ‘ bedensel temas’ içermeyen davranışlardır.