TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HÜSNÜ SARI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/1801) |
|
Karar Tarihi: 15/11/2023 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR |
Başvurucu |
: |
Hüsnü SARI |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında kötü muameleye maruz kalma ve bu olay hakkında yapılan ceza soruşturmasının etkisiz olması nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 4/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. 2/9/2016 tarihinde tutuklanmasına karar verilen başvurucu 29 gün gözaltında kalmıştır. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde (TEM Şube Müdürlüğü) nezarethane birimi olmaması nedeniyle başvurucunun Asayiş Şube Müdürlüğüne ait nezarethanede tutulduğu dosya kapsamından anlaşılmıştır.
6. 2/9/2016 tarihinde başvurucunun Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılan sorgusu sırasında darbedildiğini beyan etmesi üzerine konuya ilişkin ayrı bir soruşturma yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle 18/11/2016 tarihinde ayırma kararı verilerek soruşturma başlatılmıştır.
7. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma kapsamında başvurucunun sağlık raporları dosyaya getirtilmiştir. Başvurucunun 2/9/2016 tarihli adli muayene (gözaltı çıkış) raporunda sol göz altında yaklaşık 3×1 cm alanda morluk, sağ uyluk ön üst tarafta yaklaşık 1×1 cm morluk tespit edilmiştir. Aynı gün alınan ceza infaz kurumu giriş raporunda sol suborbitalde (gözün alt kısmı) 1×2 cm ekimoz, sağ femurda (uyluk kemiği) 1×1 cm eski ekimoz tespit edildiği kaydedilmiştir.
8. Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Tıp Kurumundan başvurucunun yaralanmalarını kendisinin yapmasının mümkün olup olmadığı yönünde rapor düzenlemesini istemiştir. Adli Tıp Kurumu, düzenlediği raporda söz konusu lezyonların yerleşim yerleri ve nitelikleri gözönüne alındığında yaralanmanın başkasının eylemiyle meydana gelebileceği gibi kişinin kendi eylemiyle de oluşmasının tıbben mümkün olduğu ancak mevcut bulgularla tıbben bunun ayrımının yapılamayacağını bildirmiştir. Dosya kapsamında başka bir sağlık raporuna rastlanmamıştır.
9. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı 21/11/2016 tarihinde başvurucunun beyanını almıştır. Başvurucunun beyanı şöyledir:
“Gözaltına alındıktan sonra 25/08/2016 gece saat: 22:00 sıralarında nezarethaneden çıkarıldıktan sonra Asayiş Müdürlüğü Binası içerisinde bulunan ve kapısında müdür odası yazan aynı zamanda kapı çıkışının sağ tarafında boy aynası bulunan makam odasına götürüldüm. Burada sol tarafta büfe, cm önünde duran makam takımı vardı. Odada 2 kişi mevcuttu. Bunlardan birincisi bıyıklı, yanlardan hafif kır ve geriye taranmış saçlı, esmer sayılabilir 45-50 yaşlarında, 1.75-1.80 boylarında kot pantolon giyen kişiydi. İkinci şahıs, kısa boylu, hafif toplu, yaşça birinci şahıstan daha genç, sakalsız, kumral, uzun ve hafif kıvırcık saçlı, yine kot pantolon giymiş bir kişiydi. Birinci şahıs beni burada darp etti. İkinci şahıs herhangi bir müdahalede bulunmadı. Doktor raporunda görülen kaşımda yara ve göz altı morluğu bugün gerçekleşti. Gerçekleştiren kişi birinci şahıstı. Sonrasında tekrar nezarethaneye götürüldüm. Hatırladığım kadarıyla bir saat boyunca bu kişilerle aynı odada kaldım.
26/08/2016 tarihinde ise yine saat 22:00 sıralarında nezarethaneden alınarak tarif ettiğim müdür odasına tekrar götürüldüm. Burada ilk olarak saydığım iki kişi dışında bir üçüncü kişi daha vardı. Bu kişi 1.85 boylarında, kalıplı ve kilolu, sarışına yakın kumral tenli, tahminen ela gözlü, düz kahverengi saçlı ve bebek yüzlü, 38 yaşında bir şahıstı. Bu şahıs da kot pantolon giymişti. Burada birinci ve üçüncü şahıslar beni darp ettiler. İkinci şahıs beni tutarak bu kişilere yardım etti. Beni odada bulunan dolabın önüne yatırdılar, eşofmanımı indirmeye çalıştılar ancak indirmediler ve fiziki temasta bulunmadılar. Birinci şahıs bana ‘sana tecavüz ederim’ dedi. Bu olay üzerine ben odadan kaçmak için hamle yaptım. Kapıyı açıp ‘adam öldürüyorlar’ dedim. Sonra benim çıkmama engel oldular ve tekrar aynı şeyi yaptılar. “Senin fotoğraflarını çekeriz, evinin kapısının altından evineatarız” dediler.
[Tehdit ile alakalı olayı daha önceki ifadelerinde neden anlatmadığı sorusu üzerine]: Mahkemede anlatmak aklıma gelmedi. Çok fazla gözaltında kaldım. Yaşadığım olay aynı zamanda utanç verici olduğu için anlatmadım.
26/08/2016 gecesi yaşadığım olayı benimle birlikte gözaltında bulunan [M.B. ve F.G.]duyduklarını bana söylediler. Bu şahıslar hakkında yaşadığım olaylarla alakalı kısa bir konuşma yaptım.
25/08/2016 günü birinci şahıs bana ‘senin için özel geldik’ dedi. Nereden geldiklerini söylemedi. 26/08/2016 günü kendilerinden davacı olacağımı, yaptıklarının insanlık suçu olduğunu söylediğimde beni bıraktılar ve sonrasında iyi davranmaya çalıştılar. Beni darp eden şahıslar emniyette ifademi yazılı şekilde alan polis memurları değildir. Bu kişiler bana karşı herhangi bir darp olayında bulunmadı. Bahsettiğim 3 kişiyi gözaltında kaldığım süre boyunca ara sıra görmeye devam ettim. Geldiklerinde beni nezarethaneden yanlarına çağırıyorlardı. Götürülüyordum ve bana hal hatır soruyorlardı. Çay ısmarlıyorlardı. Yine gözaltına alınma sebebimle alakalı sorular soruyorlardı.”
10. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 18/11/2016 tarihinde Zonguldak İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize İşlerle Mücadele Şube Müdürlüğünden (KOM Şube Müdürlüğü) başvurucunun yakalama ve gözaltı sürecine ilişkin tutulan tutanaklar ile gözaltında kaldığı tarihleri kapsayacak şekilde nezarethane kamera görüntülerinin ve 25/8/2016 ile 26/8/2016 tarihlerine ait tüm kamera kayıtlarının gönderilmesi istenmiştir.
11. 23/11/2016 tarihinde KOM Şube Müdürlüğü, Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği cevabi yazıda başvurucunun gözaltı işlemlerinin TEM Şube Müdürlüğü tarafından yapıldığını, ilgili belgelerin buradan istenmesi gerektiğini bildirmiştir.
12. Zonguldak İl Emniyet Müdürlüğü 3/1/2017 tarihinde Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına başvurucunun Asayiş Şube Müdürlüğü nezarethanesinde tutulduğunu, kamera kayıtlarının geriye dönük 35 gün süreyle saklanması nedeniyle silindiğini bildirmiştir.
13. Başvurucuya çeşitli tarihlerde tüm şube müdürlüklerinden karışık olarak seçilmiş polis memurlarının fotoğraflarının yer aldığı tutanaklar üzerinden teşhis işlemi yaptırılmış; başvurucu, bu kişiler arasında kendisini darbedenlerin bulunmadığını, ifadesinde belirttiği eşkâl bilgilerinin dikkate alınmadığını, fotoğrafların kalitesiz ve eski tarihli olduğunu, kendisini darbeden polis memurlarının sivil olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, kendisini darbeden polis memurlarından birine daha sonra adliye önünde rastladığını ve bu kişiye Turgay olarak seslenildiğini duyduğunu belirtmiştir. Emniyet İl Müdürlüğü sorulması üzerine Turgay isimli bir personelin mevcut olmadığını bildirmiştir.
14. 30/8/2016 tarihinde Asayiş Şube Müdürlüğünde bir tutanak tutulmuştur. Bu tutanağa göre başvurucunun gözünde morluk görülmesi üzerine yaralanmasının nasıl meydana geldiği kendisine sorulmuş, başvurucu banyoda kayıp düştüğünü ve gözünü lavaboya çarptığını beyan etmiş ancak tutanağı imzalamaktan imtina etmiştir.
15. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun gösterdiği tanıkların beyanlarını almıştır. M.B.nin Cumhuriyet savcısı tarafından Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla alınan beyanı şöyledir:
“Ben Bartın Rehberlik Araştırma Merkezi’nde çalıştım. Hüsnü Sarı da aynı dönemde Zonguldak Rehberlik Araştırma Merkezi’nde çalışıyordu. Bu sebeple kendisini tanırım. Aynı zamanda gözaltına alındığım sırada aynı yerde bulunuyorduk. Aynı tarihlerde gözaltına alınmıştık. Ben 15/08/2016 tarihinde gözaltına alındım. 12/08/2016’da Asayiş Şube Müdürlüğü’ne getirildim. 05/09/2016’da gözaltından çıkarıldım.
Asayiş Şube Müdürlüğü’ne bağlı Çevik Şubesi’ndeydik. Ben 6 numaralı odada kalıyordum. Hatırladığım kadarıyla bu odanın anahtarı üzerinde ‘Cinayet Büro’ yazıyordu. Hüsnü Sarı ise tuvaletin yanında bulunan demir parmaklıklı nezarethanede kalıyordu. İhtiyaç gidermek için tuvalete gittiğimde kendisini görüyordum. Çok kısa konuşuyorduk.
Tarihini tam hatırlamadığım bir akşam sesler duydum. “Allahım yardım et, yardım edin” şeklinde feryatlar geliyordu. Bu sesler Hüsnü Sarı’dan geliyordu. Ertesi sabah lavaboya gittiğimde gözü morarmıştı.
[Kendisinden ekimozu tarif etmesi istenince]:
Sol gözünün sol kısmında kızarıklık şeklindeydi, tam mor değildi. Gözünün altında ve üst kısmında bu şekilde yara vardı. Ertesi gün bu izler morarmaya başlamıştı.
Kendisine ne olduğunu sorduğumda darp ettiklerini söyledi. O gece dışında herhangi bir ses duymadım. Benim olaya ilişkin bilgim ve görgüm bunlardan ibarettir”
16. Tanık F.G.nin Cumhuriyet savcısı tarafından SEGBİS aracılığıyla alınan beyanı şöyledir:
“… Gözaltına 11/08/2016 tarihinde alındım. 06/09/2016 tarihine kadar gözaltında kaldım. Bu sırada gözaltında bulunan şahıslar fazla olduğu için bizi toplantı salonunda tutuyorlardı. Kapısı kilitli değildi. Ayrıca bizim tuvalet ve banyo ihtiyacımızı gidermek için çıktığımız yol güzergahında bu tuvalet ve banyonun yan tarafında bir nezarethane vardı. Bu nezarethanede Hüsnü Sarı isimli şahıs kalıyordu. İlk günler Hüsnü Sarı ile birlikte başka kişiler de vardı ancak daha sonra bu şahıslar o nezarethaneden gittiler. Uzun bir süre Hüsnü Sarı nezarethanede tek başına kaldı. Kendisini ihtiyaç gidermek için toplantı odasından çıktığımda görüyordum. Zaman zaman ‘nasılsın’ minvalinde kısa konuşmalar yaptım. 26/08/2016 tarihinde kendisinin gözünü mor şekilde gördüm.
[Kendisinden ekimozu tarif etmesi istenince]:
Sağ veya sol gözü olup olmadığını tam hatırlayamıyorum. Bir gözü tam göz altı ve göz kapağı simsiyah renkteydi. Kendisine ne olduğunu sorduğumda işkence yaptıklarını söyledi. O akşam bulunduğumuz odadan kendisinin bağırışma seslerini duydum. ‘adam öldürüyorlar, kurtarın’ şeklinde bağırıyordu.
Hüsnü Sarı’nın bulunduğu odanın yanındaki nezarethane zaman zaman dolup boşalıyordu. Hüsnü Sarı ise sabit kaldı. Duyduğum sesleri [M. B. ve T. D.] isimli kişiler de duymuş. Bu kişileri gözaltındayken tanıdım, daha önceden tanımıyordum. Ayrıca benim gördüğüme göre işkence yapılacağı zaman yüksek sesli bir şekilde ‘Ah Memedim Vah Memedim’ şeklinde bir türkü çalınıyordu. Bu durumu duyduğum seslerden anladım.
Şu anda Hüsnü Sarı ile birlikte aynı koğuşta kalıyorum. Bu tutuklandığımdan bu yana bu şekildedir. Kendisi benden 3-4 gün önce bu koğuşa gelmiş. Benim olaya ilişkin bilgim ve görgüm bunlardan ibarettir.”
17. Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı 15/11/2018 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesinde; müştekinin gerçekleştiğini iddia ettiği olaya ilişkin olarak tüm muhtemel emniyet personelinin fotoğraflarının üç kez gönderildiği halde müşteki tarafından teşhisinin gerçekleştirilemediği, adli tıp raporuna göre yaralanmanın kişinin kendi kendine de gerçekleştirebileceği bir yaralanma olarak tarif edildiği, süresi dolması sebebiyle olaya ilişkin kamera kayıtlarına ulaşmanın mümkün olmadığı, alınan tanık beyanlarında olay tarihinden bir gün sonrasında şüphelinin gözünün mor olduğunun belirtildiği, ancak yaralanmanın meydana geldiği gün yahut bir gün sonrasında mevcut lezyonun morarmasının mümkün olmadığı, yine tanık beyanlarının birebir görgüye dayalı olmadığı, müştekinin kendilerine anlatmasına dayalı olduğu, tanıkların aynı zamanda müşteki ile aynı koğuşta kalmaları, haklarında aynı terör örgütüne üyelik suçundan kovuşturma yapılıyor olması sebebiyle müştekinin anlatımlarından etkilenmiş olabilecekleri, tanıkların yardım seslerinin geldiğini belirttikleri günlerin birbirini tutmadığı (tanık M.nin seslerin geldiği günün ertesinde morarmayı gördüğünü belirttiği, tanık F.nin ise gözünü mor şekilde gördükten sonra sesleri duyduğunu belirttiği) hususları birlikte değerlendirildiğinde müştekinin iddiası hakkında soruşturmaya devam edilmesini yahut kovuşturma aşamasına geçilmesini gerektirir nitelikte ve yeterlilikte delilin dosyaya yansımadığı…”
18. Başvurucunun anılan karara yapmış olduğu itiraz reddedilmiştir. Başvurucu, itirazın reddi kararını 21/12/2018 tarihinde öğrenmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Anayasa Mahkemesinin 15/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
20. Başvurucu; gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını, soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüşünde; başvurucunun kötü muameleye uğradığına dair her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların soruşturma dosyası kapsamında bulunmadığı, soruşturmanın etkili şekilde yapıldığı, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun bulunması gerektiği belirtilmiştir.
22. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu; kamera kayıtlarının geç istendiğini, kendisini darbeden polis memurlarının fotoğraflarının teşhis tutanaklarına özellikle konulmadığını, verdiği eşkâl bilgilerinin dikkate alınmadığı gibi daha sonra yer, gün ve saat bildirerek polis memurlarından birini gördüğünü belirtmesine karşın bu kişinin araştırılmadığını, gözaltı işlemlerini yürüten Cumhuriyet savcısı ile polis memurları hakkındaki soruşturmayı yürüten savcının aynı kişi olduğunu, bu nedenle polis memurlarının özellikle tespit edilmediğini belirterek başvuru formundaki ihlal iddialarını tekrar etmiştir. Ayrıca kendini yaralamış olsa buna ilişkin kamera kaydı görüntülerinin idare tarafından dosyaya sunulacağını, kendisini yaraladığı iddiasının makul olmadığını belirtmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
24. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
25. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri… kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
26. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
27. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
28. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84). Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen, aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22).
29. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
30. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).
31. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını, sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Başvurucunun 29 gün süreyle gözaltında kaldığı görülmüştür. Başvurucunun gözaltı giriş raporu dosyada bulunmadığı gibi 29 günlük gözaltı süresince alınmış başkaca bir sağlık raporuna rastlanmamıştır. Dosya kapsamında bulunan iki adli muayene raporu da başvurucunun gözaltından çıktığı gün düzenlenmiştir. Anılan iki sağlık raporunda da başvurucunun gözünde ve uyluk bölgesinde morluk olduğu tespiti yer almaktadır. Başvurucunun 29 günlük gözaltı süresi dikkate alındığında kamu makamlarının hüküm ve gözetimi altında bulunduğu süre içinde vücudunda yaralanma meydana geldiği sabittir.
33. Bir kişinin kamu makamlarının hüküm ve gözetimi altında bulunduğu süre içinde yaralandığı durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu kabul edilmelidir (benzer yöndeki karar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
34. Polis memurlarının düzenlediği tutanakta başvurucu, banyoda düşerek gözünü lavaboya çarptığını belirtmiş ancak tutanağı imzalamaktan imtina etmiştir. Anılan tutanağın başvurucunun darbedildiği yönündeki açık beyanları karşısında bu iddiaları çürütmeye yeterli makul ve inandırıcı bir açıklama getirmediği izahtan varestedir. Nitekim soruşturmayı yürüten Başsavcılık tarafından da bu iddiaların değerlendirmeye esas alınmadığı görülmüştür.
35. Başsavcılık makamı başvurucunun yaralanma sebebine ilişkin olarak idarenin düzenlediği tutanaktakinden farklı açıklama getirmemiştir. Bu kapsamda başvurucunun yaralanmalarına kendisinin sebebiyet vermiş olmasının mümkün olup olmadığı yönünde adli tıp raporu istemiştir. Gelen cevabi yazıda, bunun mümkün olduğu ancak mevcut yaralanma yönünden tıbben ayrım yapılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın da bu rapora ve başvurucunun yaralanmasına kendisinin sebebiyet vermiş olma ihtimaline dayandırıldığı görülmüştür. Buna karşın anılan hususu destekleyen bir bulgu ortaya konulmadığı dikkate alındığında değerlendirmenin varsayımdan öteye geçemediği anlaşılmıştır.
36. Başvurucunun kamu makamlarının gözetiminde bulunduğu süre içinde vücudunda oluşan yaralanmanın nasıl meydana geldiğine ilişkin ikna edici bir açıklamada bulunulmamıştır. Bu durumda devletin Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında negatif yükümlülüğüne aykırı davrandığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun yaralanmasının niteliği değerlendirildiğinde insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele kapsamında nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.
37. Bunun yanı sıra bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekir.
38. Başvurucunun gözaltındayken kötü muamele gördüğü iddialarını sorgu sırasında dile getirmesi akabinde başlatılan soruşturma kapsamında kamera kaydı görüntülerinin saklanma süreleri dolduktan sonra talep edilmesi nedeniyle kötü muamele iddialarının araştırılmasında kritik önemi olan kamera kaydı görüntüleri temin edilememiştir.
39. Bunun yanı sıra başvurucunun gözaltında bulunduğu 29 gün boyunca başkaca bir sağlık raporu alınıp alınmadığı araştırılmamıştır.
40. Başvurucunun verdiği eşkâl bilgileri ile kendisini darbettiğini ileri sürdüğü polis memurlarından birini daha sonra adliyede gördüğüne dair bilgilerin şüphelilerin kimlik tespitinin yapılabilmesi için dikkate alınmadığı -örneğin başvurucunun şüphelilerden birini adliye önünde gördüğü gün adliyede görevlendirilmiş olan personelin bir listesinin ve bu listedeki polislerin teşhise elverişli resimlerinin temin edildiği – tespit edilememiştir.
41. Soruşturma sonucunda başvurucunun yaralanmasına kendisinin sebebiyet vermiş olabileceği, tanık beyanları arasında çelişkiler bulunduğu ve başvurucunun kendisini darbeden kişileri teşhis edemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
42. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde devletin hüküm ve kontrolü altında bulunulan bir süre içinde meydana gelen yaralanma olayına ilişkin olarak yürütülen soruşturmada delillerin toplanması adına hızlı ve özenli davranılmadığı, varılan sonuçların tüm bulguların kapsamlı ve nesnel analizine dayalı olması gerekliliklerine uyulma konusunda da gerekli özenin gösterilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının usul boyutunun da ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini, soruşturmanın yenilenmesini ve 2.000.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
46. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
47. Yeniden soruşturma yapılmasının yanı sıra ihlalin giderilmesi için başvurucuya 100.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma No: 2016/9864) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 100.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.